Kıymetli okurlarım, bugün iki tip yazın örneği üzerine ansiklopedik bilgiler vermek istiyorum sizlere; Ütopya ve Distopya.
Ütopya; aslında olmayan, tasarlanmış ideal toplumdur. Ütopyalar, bugün gerçekleşmesi imkânsız toplum tasarımlarıdır. Köken olarak Yunanca "yok/olmayan" anlamındaki ou, "mükemmel olan" anlamındaki eu ve "yer/toprak/ülke" anlamındaki topos sözcüklerinden türemiştir. Kullanımı Thomas More'un 1516'da yazdığı De Optimo Reipublicae Statu deque Nova Insula Utopia veya kısaca Utopia isimli kitabıyla yaygınlaşmıştır. Ütopyalar üzerine görüşler iki biçimde ortaya çıkmıştır. Bir kısmı özendirici, istenen nitelikte, diğer bir kısmı ise korkutucu, ürkütücü ütopyalardır. Ütopya olumlu tasarımdır. Mükemmel ama kurgusal değildir. More'un ütopyası birçok açıdan Platon'un Devlet'ine dayanır. Sefiller ve fakirler toplumdan ayıklanır. Çok az yasa vardır ve avukat yoktur, çok az savaş vardır. Toplum bütün dinlere hoşgörülüdür. Bazı okuyucular bu hayali topluma sıcak bakmazken, bazıları millet için gerçekçi bir plan olarak görmüştür. Bazıları da More'un ütopyasını bir ideal toplum arayışından çok İngiliz toplumu için bir taşlama olarak algılamıştır.
İstenen (özendirici) Ütopyalar, ideal toplum ve devlet tasarımlarıdır. Bu konuda eserler oluşturmuş bazı yazarlar ve eserleri aşağıdadır:
Platon: Devlet ve Yasalar
Thomas More: Ütopya
Etienne Cabet: Icaria'ya Yolculuk
Campanella: Güneş Ülkesi
Edward Bellamy: Geçmişe Bakış
William Morris: Olmayan Yerden Haberler
Charlotte Perkins Gilman: Kadın Ülkesi
Francis Bacon: Yeni Atlantis
Farabi: El-Medinet'ül Fazıla
Platon'un Ütopyası
Platon, "Devlet" adlı eserinde ideal devletin nasıl olacağını belirtmiştir. Bu devlette insanlar üç sınıfa bölünmüştür; Çalışanlar (çiftçiler, zanaatkarlar), bekçiler (askerler) ve yöneticiler(bilginler özellikle filozoflar). İşçi sınıfı çalışıp üretimde bulunarak devletin maddi ihtiyaçlarını karşılar. Bekçiler sınıfı toplum içinde güvenliği ve dışarıya karşı devletin varlığını savunur. Yöneticiler sınıfı ise devleti yönetir. Bu toplumda her sınıfın bir erdemi vardır. İşçi sınıfının erdemi kanaatkar olmak, bekçi sınıfının erdemi cesaret, yöneticilerin erdemi ise bilgeliktir. Platon’un açtığı bu ütopik devlet anlayışı yolu, gelecekte hem doğu hem de batı felsefelerinde temsilciler bulmuştur.
Doğu felsefesinde böyle ütopik bir devlet anlayışını Fârâbî’de görmekteyiz.
Farabi'nin Erdemli Toplumu
Farabi erdemli toplum ile ilgili El-Medinetü'l Fazıla kitabını yazmıştır. Bu kitapta erdemli bir toplumun özelliklerini yöneticilerin özelliklerini anlatmıştır. Adaleti sağlayacak kanunların olmasını istemiştir. Adaleti engelleyenlere ceza vermek toplumun erdemli olması için bir gerekliliktir çünkü topluma karşı yapılmıştır.
Erdemli bir toplumu erdemli yöneticilerin yönetmesini istemiştir. Erdemli şehrin reisi, sıradan herhangi bir insan olamaz, çünkü erdemli bir toplum erdemli yönetici ile mümkündür. Yöneticiler filozof ve halkına gerçek mutluluğu vermektir. Zenginlik ve zorbalıkla yönetmek, erdemli yönetimin özelliklerinden değildir.
Erdemli toplumun yöneticisinde aranacak vasıflar
1. Sağlam bir beden.
2. Sözü anlama kudreti.
3. Güçlü bir hafıza.
4. En küçük kanıtı değerlendirecek bir zekâ.
5. Düşündüklerini açıklayabilecek kıvraklıkta bir dil.
6. Öğretmeyi ve öğrenmeyi sevmek.
7. Yemeye, içmeye ve kadınlara düşkün olmamak.
8. Doğruluğu ve doğruları sevmek, yalandan nefret etmek.
9. Altın ve gümüşün değil, yüceliğin peşinde koşmak.
10. Adaleti sevmek, zulümden nefret etmek.
11. Adalet isteyenlere karşı ılımlı, kötülere karşı sert bir mizaç.
12. Doğruları korkmadan cesaretle hayata geçirebilecek bir azim ve irade.
13. Ve en önemlisi de bilgelik.
Thomas More'un Ütopyası
Roman tarzında yazdığı "Utopia" adlı eserinde ütopik bir devlet tasarımı ortaya koyar. Bu devlette özel mülkiyet yoktur ve yasaktır. Herkes devlet adına üretir. Para geçerli değildir. Üretilenlerden herkes ihtiyacı kadar alır. Bireyler günde altı saat çalışır, geri kalan zamanlarını sanat ve bilimle uğraşarak geçirirler. Yöneticiler, tıpkı Platon’un ideal devletinde olduğu gibi, çok sıkı bir eğitimle yetiştirilir.
Tommaso Campanella'nın Ütopyası
"Güneş Devleti" adlı eserinde ütopik bir devlet tasarımı yaparken, o da Platon’un etkisi altında kalır. Güneş kentte her şey ortaktır. Aile yoktur. Eşlerin seçimi yönetimce yapılır. Kent bir rahip tarafından adilce yönetilir. Herkes dört saat çalışır. Geri kalan zamanda sanat, eğlence, okuma, beden ve ruhları eğitme gibi zevk veren işlere ayrılır. Yöneticinin yetkisi mutlaktır. Adları "Güç", "Akıl", " Sevgi" anlamına gelen üç yardımcısı vardır.
Francis Bacon'un Ütopyası
"Yeni Atlantis" adlı eserinde ütopik devletini tanıtır. "Ben Salen" adlı adada sağlam bir ahlâk anlayışı egemendir. Özel bir örgüt, halkın bu yüksek bilgi ve kültürünü planlar ve yürütür. Buna göre "Yeni Atlantis" bir bilgi devleti olarak tasarlanmıştır.
Distopya olumsuz ütopyadır. Totaliter ve baskıcı toplumları ifade eder. Jack London'nın The Iron Heel'i, George Orwell'in 1984'i; Aldous Huxley'in Brave New World'u; Anthony Burgess's A Clockwork Orange; Alan Moore's V for Vendetta; Margaret Atwood's The Handmaid'ın Tale; Evgenii Zamiatin'nın We’si; Ayn Rand'nin Anthem’i; Lois Lowry'in The Giver’ı; Samuel Butler'ın Erewhon’ı; Chuck Palahniuk'un Rant'ı; Cormac McCarthy'ın The Road’ı; Suzanne Collins'in Panem'i gibi örnekler yer almaktadır.
Distopyalar (Kötü bir geleceği anlatan romanlardır. Günümüzde de distopyalar yazılmaktadır. Ancak, bunların ortak bir niteliği vardır, o da toplumları gelecekte bekleyen tehlikeleri göstermektir. Bu tehlike, bir yandan makineleşen bir toplumda insanın duygu, düşünce ve değer sistemleri ile yok olup gitmesidir. Öte yandan, insan özgürlüklerinin, demokratik hakların kurulacak bir despotik devlet tarafından yok edilmesidir. Bu distopyaların amacı, insanları bu türden tehlikeler için önceden uyarmaktadır.
Aldous Leonard Huxley'in Distopyası
"Cesur Yeni Dünya" adlı eseri bir bilimkurgu özelliği taşır. "Yeni Dünya" da teknoloji çok gelişmiştir. İnsanlar suni yoldan üremektedir. Evlilik yoktur. İnsanlar çalışır ve eğlenirler. Hastalanma ve yaşlanma yoktur. Geçmiş, tüm değerleriyle yok edildiği için, geçmişi düşünme ve özlem duyma yoktur. Bu distopya, doğal yaşamdan kopmayı dile getirme açısından geleceğe ilişkin bir korku distopyasıdır.
George Orwell'in distopyası
George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört adlı eserinde despotizmin (zorbalık) egemen olduğu bir dünyayı tasvir eder. Bu ütopyaya göre, dünya eşit güce sahip üç bloka ayrılmıştır. Yönetenler tek egemen güçtür. İnsanlar yöneticilerin korkusu ile sinmiş, özgürlükler kaldırılmış, ahlâki ve insani duygular yok edilmiş, düşünme ve düşündüğünü söyleme yasaklanmış, yaşam tüm güzelliklerini yitirmiştir. Hiç kimse birbirine güvenememektedir. Çoğu kişiler casustur. En yakınlarını yönetime gammazlama bir ödev haline getirilmiştir. Bireylerin kişilikleri tamamen silinmiştir. Orwell bu eserinde, gelecek üzerine korkularını dile getirmiştir. İnsanları, modern dünyayı etkileyebilecek sorunlar üzerinde düşünmeye yöneltmek istemiştir.
Evren Kavukçu’ya göre; Sanat, dünyayı ve yaşamı anlamlandırma, dönüştürme eylemiyle, ütopya ise karşı bir dünyanın kurulması düşüncesi ile ön plana çıkar. Bu bakımdan sanatçı hayal ve gerçek arasındaki bağı kurarken, ütopyacı kimliği ile sanat eseri üretir. Her sanatsal ifadenin arkasında bir ütopik görüş saklıdır. Avangart sanat hedefi özgür bir kitle kültürü ile ütopik bir öngörü sunar. Yeni bir dünya ve toplumun oluşması adına eskiyi yıkmak, yeniden var etmektir. Sanatın ütopya ile ilişkisi her ikisinde de var olan düşkavramı ile ilintilidir. Ütopya kendinden önceki dönemi hep sorgularken aynı zamanda eleştirir. Sanatçı bu bakış açısıyla yaşadığı çağa tanıklık ederken bunu sanatsal bir bildirime dönüştürmektedir.
Ben kendi hesabıma Thomas More’un Ütopya’sını ve Campanella’nın Güneş Ülkesi’ni yaklaşık otuz yıl önce ve Platon’un Devlet’i ile Yasalar’ını iki yıl önce okumuştum. Bunlar birer ütopya örneği olmakla birlikte kısa süre önce okuduğum Hayvan Çiftliği isimli distopya üzerine de bir yazı paylaşmıştım sizlerle. Kısa süre önce okunmasını tamamladığım iki distopyayı daha yakında sizlerle tanıştırmayı/hatırlatmayı diliyorum. O zamana kadar bugünkü bilgileri değerlendirirseniz bir ön hazırlık yapmış oluruz. Okuma planıma ayrıca iki distopya metni daha eklemeyi diledim son birkaç gündür. Bakalım becerebilecek miyim? Ütopyaları okumak daha durgun, distopyaları okumak ise çok çalkantılı geliyor bana. Fakat daha çok rahatsız edici ve kaygı verici. Tabii ki amaçları da böyle hissedip bazı kavrayışlar ve tedbirler almamız. Siz ne düşünüyorsunuz?