İvan Sergeyeviç Turgenyev (1818-1883): Yapıtlarıyla, 19. yüzyıl Rus klasikleri arasında Avrupa'da (bu arada bizde de) en önce çevrilen ve tanınanlardan biri olmuştur. İlk Aşk ve Arefe'den Duman ve ham Toprak'a pek çok nitelikli öykü, uzun öykü ve roman yazmış olmasına karşın, Turgenyev adı günümüzde de, 1862'de yayımlanan ve geleneksel otoritelerin tümünü birden hiçleyişin simgesine dönüşen oğul Bazarov tipini yarattığı Babalar ve Oğullar romanıyla özdeşleşmiş gibidir.

Klasik Rus edebiyatının unutulmaz yazarı Turgenyev, çağdaşlarından bütünüyle farklı bir yol izlemiş, yaşadığı dönemde Avrupa'da yazılan romanlara ve Avrupa kültürüne daha yakın bir tavır sergilemişti. Turgenyev'in başyapıtı olarak tanımlanan Babalar ve Oğullar, bu etkinin izlerini taşır.

Babalar ve Oğullar, ortaya koyduğu sorunu, Rusya'nın düşünsel gelişimi içindeki kuşaklar çatışmasına ad olarak taşıyan eser, iki üniversiteli gençle (Arkadi ile Bazarov) aileleri arasında geçen günlük ilişkilerden oluşur. Önce Arkadi'nin evine konuk gelen gençler (baba Nikolay Kirsanov, metresi Feniçka, amca Pavel Kirsanov) Bazarov'un tümüyle inançsız inkârcı ve kuşkucu tutumuyla (nihilist) belirli bir tedirginlik yaratırlar. Komşu kenti ziyaretlerinde başlayan Bazarov-Anna aşkı kısa sürede körelir.

Romanın öne çıkan karakteri Bazarov, arkadaşı Arkadiy'e ve onun modern değerlerle yaşamayı seçen babasıyla amcasına öyle sinir bozucu bir biçimde karşı çıkar ki, sergilediği nihilizm Bazarov'un müthiş zekâsıyla birleşince genç bozguncunun saldırılara uğraması kaçınılmaz olur. Tıpkı romanın yayımlanmasından sonra yoğun saldırıya uğrayan Turgenyev gibi. İvan Turgenyev, Babalar ve Oğullar'ın yayımlanmasından sonra ülkesini terk etmek zorunda kalmış, yaşamını Avrupa'da sürdürmüştü.

Romandaki baba ve oğul karakterleri iki Rus jenerasyonu arasındaki artan bölünmüşlüğü, Yevgeniy Bazarov ise nihilist görüşleri ve eski düzen karşıtlığı ile “ilk Bolşevikler”i temsil eder.

Turgenyev, Babalar ve Oğullar’ı 1830’ların liberalleri ile güçlenen nihilist hareket arasında artış gösteren kültürel hizipçiliğe tepki olarak yazdı. Her iki akım da Rusya’da batı kökenli sosyal değişimin arayışı içerisindeydi. Ayrıca, bu iki düşünce tarzı Rusya’nın istikbalinin kilise etkisindeki geleneksel yörüngede devam etmekte olduğuna inanan Rus-Ortodoks görüş ile çelişmekteydi.

Wikipedia’ya göre; Babalar ve Oğullar, Rus Edebiyatı’nın tam anlamıyla yazılmış ilk modern roman örneği olarak kabul edilebilir (Bir diğeri Gogol'un Ölü Canlar isimli eseridir fakat bu eser zaman zaman şiirsel veya Dante’nin İlahi Komedya’sındaki gibi destansı nesir olarak kabul edilmiştir). Roman, Bazarov’un ve Arkadi’nin duygusalığa başkaldırılarındaki aşamalı çöküntülerinde ve özellikle Bazarov’un Anna Odintsova’ya ve Fenichka’ya olan aşkında görüleceği gibi çift karakter çalışması ortaya koymaktadır. Tolstoy ve Dostoyevski’nin romanlarında açıkça taklit edildiği gibi bu göze çarpan karakter ikilemi ve derin psikolojik tahliller birçok büyük Rus romancının yetişmesinde etki göstermiştir.

Roman, aynı zamanda batı dünyasında şöhret kazanan ilk Rus edebiyat çalışmasıdır, sonuçta Gustave Flaubert, Guy de Maupassant ve Henry James gibi otorite sayılabilecek romancılardan genel kabul görmesi Rus Edebiyatının, Turgenyev’e çok şey borçlu olduğunun göstergesidir.

Tipik bir nihilist olan Bazarov ile 1840’ların tipik bir liberali olan Pavel arasında nihilizmin doğası ve Rusya’ya olan faydası üzerine geçen ve “babalar (1840’ların liberalleri)” ile “oğullar (nihilistler)” olarak temsil edilen tartışmalardır. Bazarov’un deyimi ile: “Aristokrasi, liberalizm, terakki ve ilkeler” bir sürü yabancı ve kullanışsız kelimelerdir.

Bazarov, Pavel’e “...içinde bulunduğumuz hayatta aileye veya sosyal tabakaya dair mutlak ve acımasız bir inkarı hak etmeyen bir tane merci” göstermesi durumununda nihilizmden vazgeçeceğini söylemiştir. Bazarov, geleneksel Rusya ile özdeşleşmiş her şeyi küçümsemesine ve hafife almasına rağmen, salt bilimin hâlâ bir amacı ve değeri olduğuna inanır.

İnsani duygular ile yüzleşmek, özellikle de Anna Odintsova'ya aşık olmak Bazarov'un nihilizmini paramparça eder. Bazarov'un nihilizmi, karşılıksız aşktan duyduğu ızdırap ile savaşmaya yetmez ve bu ona, iddialarına sıkı sıkıya sarılacak güçte olmadığı umutsuzluğunu aşılar.

Odintsova tarafından reddedilen Bazarov ailesinin yanına döner. Bazarov, Arkadi' ye şu şekilde yakınmaktadır: " ...ailem, hayat ile o kadar meşgul ki, kendi anlamsızlıklarını bile önemsemez hale gelmişler, hiç ama hiç umurlarında değil... Ben ise... Sadece sıkıntı ve öfke hissediyorum. "Duyguları ile baş edemediği fikri O'nu derin bir üzüntüye ve hayata karşı ilgisizliğe mahkûm eder.

Ve daha sonra, genç, güzel ve mütevazı tavırları ile dikkat çeken esrarengiz Anna Odintsova ortaya çıkar. İyi bir evlilik geçirmiş olmanın ve bir süredir de genç bir dul olmanın olgunluğuna sahip olan Anna Odintsova aşırı derecede lüks ve görkemli bir konutta yaşamaktadır. Turgenyev, romanın basıldığı yıl kaleme aldığı bir mektubunda Anna'yı "Hayalimizdeki ve merakımızdaki soğuk ve genç bir epiküryan hanımın dişi asaletinde doldurduğu yerin tasviri" şeklinde tasarladığını bildirmiştir. Turgenyev'in oluşturduğu kurgular tıpkı Bazarov örneğinde olduğu gibi yazarın entelektüel tasarımıyla ortaya çıkan, karışık ve hayret verici, öte yandan da yazarın hayatından parçalara ait olan figürlerdir.

İlk bakışta, özgür ve bekar bir bayan olan Anna; açık sözlü, farklı ve pek zeki olan Bazarov'dan oldukça etkilenmiş gibi görünüyor. İstemeden de olsa, kendini kadın avcısı olarak niteleyen bu adamı baştan çıkarmak yönünde sağlam adımlar atıyor ve O'nu karşılıklı olan aşkını dile getirmeye mecbur bırakıyor. Söylediklerinde tam bir samimiyete sahip olan Anna, "mutsuz" olduğunu, "peşinden gidecek" hiçbir arzusu olmadığını ve onu hayata "ya hep ya hiç" derecesinde bağlayacak kadar "güçlü bir bağ" kurmayı ne kadar çok istediğini söylüyor: " Bir yaşama karşılık diğer bir yaşam. Benimkini al, seninkini ver, pişmanlıklar olmadan, geriye dönüş olmadan. "

Ve nihayet bir süre sonra, Bazarov inadından vazgeçerek aşkını itiraf ediyor fakat Odintsova tarafından kaba bir biçimde reddediliyor. Daha sonra ise, sırf korktuğundan ötürü hakiki aşkı sunan bir şansı geri çevirmiş olabileceği için kendini suçluyor ve eziyet çekiyor. Nihai kararını veriyor; " Hayır. Allah neyi yaşatacağını bilir; kimse bu tür şeyleri hafife alıp, çocuk oyuncağı sanmamalı."

Ancak Turgenyev bizlere Arkadi ve Nikolay'yın, evliliklerinden ve kiracılara verdikleri bir çiftliği işletmekten duydukları mutluluğun, Bazarov'un kozmik çaresizliğine ve umutsuzluğuna kıyasla bir çözüm olduğunu açıklıyor (Arkadi, aslında Anna'ya aşık olmasına rağmen, Anna Odintsova'nun kızkardeşi Katya ile evleniyor). Bazarov ve yaşlılar arasındaki çatışma Bazarov'un Pavel'i bir düelloda yaralaması ile meydana çıkıyor. En sonunda, Turgenyev de Bazarov'un "hiçlik prensibini" reddediyor (Nihilist düşünce, hayatın hiçlik derecesinde önemsiz olduğunu ve ölümden sonra hiçbir şey olmadığını savunur). Bazarov, ayrıldıktan ve ailesine yanına döndükten sonra tifüs hastalığına yakalanıp ölüyor. Kitabın son paragrafında Bazarov'un mezarını ziyaret eden ailesi tasvir ediliyor.

Birbirlerine destek olarak yavaş yavaş yürür, demir parmaklığa yaklaşıp yere diz çökerler, uzun uzun ağlar, altında oğullarının yattığı dilsiz mezar taşına gözlerini ayırmadan uzun uzun bakarlar. Bir iki sözcük ederler aralarında, mezar taşının üzerindeki tozu temizlerler, çam ağacının dalını düzeltirler: sonra tekrar dua ederler, oğullarına, onun anılarına en yakın oldukları bu yerden uzun süre ayrılamazlar... Boşuna mıdır dersiniz onların ettikleri dualar? Ah, evet! Bu mezarda ne denli tutkulu, günahkar, isyankar bir yürek yatıyor olursa olsun, üzerinde yetişen çiçekler gene de masum gözleriyle uysal, sakin bakar bize: yalnızca ebedi huzurdan, doğanın "kayıtsız", büyük huzurundan değil, ölümsüz barıştan, sonsuz yaşamdan da söz ederler...

Sevgileri sayesinde Bazarov'u hatırladılar ve Bazarov böylece ölümün üstesinden geliyordu, ama sadece diğer insanların sevgisi sayesinde bunu başarabilmekteydi. Babalar ve Oğulları okuyan ve Bazarov karakterini oldukça takdir eden Fyodor Dostoyevski, benzer bir temayı Suç ve Ceza romanında Raskolnikov'un dine duyduğu kefaret hissini (İsa aşkı ile) anlatırken kullanmıştır.

Birkaç alıntı;
“Her insan kendi kendini eğitmek zorundadır (…) Döneme gelince, neden yetiştiğim döneme bağlı olacakmışım? Varsın o bana bağlı olsun.”

“Kişilik, sayın bayım, en önemlisi budur işte: İnsanın kişiliği bir kaya gibi sağlam olmalıdır, çünkü her şey onun üzerine bina ediliyor.”

“Güçmüş! Vahşi bir Kalmık’ta, Moğol’da da vardır güç; ama neyleyim öyle gücü? Bize gerekli olan uygarlıktır, evet efendim, evet sevgili beyefendi; uygarlığın meyveleridir bizim için değerli olan.”

“ -İzninizle sorabilir miyim, neye yarar sanat?
-En azından insanları tanımaya, anlamaya…”

“Zaman (bilindiği üzere) bazen kuş gibi uçar gider, bazen sümüklüböcek gibi ilerler; ama insanın en çok hoşlandığı, onun çabuk mu, yavaş mı geçtiğini fark etmemesidir.”

“-Yoksa siz insanın kendini bir şeye vermesinin kolay olduğunu mu sanıyorsunuz?
-İnsan düşünecek, bekleyecek, kendi değerini bilecek, yani kendine değer verecek olursa kolay olmaz; ama düşünmezse kendini vermesi çok kolay olur.”

“Deyimi bilirsiniz: “Mutluluk bizim olmadığımız yerdedir.”

“Çok şey bilirsen çabuk yaşlanırsın.”

“Her insan pamuk ipliğine asılıdır, aşağıda her an her şey olabilir. Ama o hâlâ kendine başka dertler arar, hayatını bozmaya çalışır.”

“ -Yaşamı, her anının bir anlamı olacak şekilde kurmalı.
-Kim söylüyor bunu! Yalan da olsa, anlamlı bir yaşam hoştur, ama anlamsız olanla uzlaşmak da mümkün…”

“İnsan her şeyi anlayabilecek yetenektedir. Gökyüzünün nasıl titreştiğini de, güneşte olup bitenleri de anlar; gelgelelim, bir başkasının onun gibi sümkürmediğini anlayamaz, bunu anlayabilecek yetenekte değildir.”

“Yargılayamayacağımız tek bir insan yoktur!”

“Sevdiğinin gözlerinde böyle gözyaşları görmemiş olanlar, insanın kalbi minnettarlıkla ve çekingenlikle titrerken dünyada ne denli büyük mutlulukların olabileceğinden habersizdirler.”

“Görüyorsun ne yaptığımı… Valizimde boş yer vardı, saman dolduruyorum oraya. Yaşam valizimiz de öyledir işte; içinde boş yer kalmaması için eline ne geçerse dolduracaksın.”

“Sevgi, kutsal ve sadık sevgi her şeye kadir değil midir? Ah, evet! Bu mezarda ne denli tutkulu, günahkar, isyankar bir yürek yatıyor olursa olsun, üzerinde yetişen çiçekler gene de masum gözleriyle uysal, sakin bakar bize: Yalnızca ebedi huzurdan, doğanın ”kayıtsız”, büyük huzurundan değil; ölümsüz barıştan, sonsuz yaşamdan da söz ederler…”

Daha önce iki öyküsünü okuduğumuz Turgenyev’in bu klasik eseri, akıcı bir anlatımla sizlerle buluşmayı bekliyor. İyi okumalar dilerim…