Memleketin üzerine çöken o ağır koku...
Bozulmuşluğun ve kokuşmuşluğun keskin kokusunu ciğerlerimize çekmekten ne zaman vazgeçeceğiz?
Etrafımızdaki insanların neden böyle olduğunu sorgulamayı bırakalı çok oldu; artık sadece sonuçları, dehşet manşetleriyle izliyoruz.
Oysa, durumumuz tam da durduğu yerde bozuk kalan bir saat gibi. Değerlerimiz, ahlakımız, vicdanımız durmuşken, biz hâlâ neyin peşindeyiz?
Ülkenin ana gündemine bakın: Bir kız, annesini camdan aşağı itti mi, itmedi mi? Bir evladın, en kutsal sayılan bağı koparıp annesini öldürebilecek kadar canileştiği bir toplumsal noktaya geldiysek, artık sadece haberin detaylarını konuşmanın ötesine geçmeliyiz.
Bu insanlık dışı olaylar karşısında hepimiz kolay yolu seçiyor, bir günah keçisi arıyoruz.
Fakat kimse yüksek sesle şunu diyemiyor: Suçlu, sistemin ta kendisidir! Bu bireyler başka bir gezegenden gelmedi; bu ülkenin eğitiminden, ahlak öğretisinden ve genel olarak çürümüş toplumsal ikliminden geçti.
Gazeteci Mehmet Akif Ersoy’un idealize edilmiş ahlakını dilimizden düşürmediğimiz bir dönemde, görsel medyanın günlerce bu sapıtmış, yozlaşmış kişileri ve olayları gündem etmesi, sorunun sadece yüzeyindeki köpüktür.
Bu bir nevi, "Kazan dibin kara, seninki benimkinde kara" mantığıyla, toplumsal çürümeyi normalleştirme çabasıdır.
Bu bir gündem saptırma operasyonudur.
Medya, ahlaki çöküşün sembollerini tartışadursun; gerçek acı, ekranların uzağında yaşanıyor. İnsanlar, artık nefes aldırmayan zamların altında inliyor.
Kış geldi.
Fakir, emekli, dar gelirli, asgari ücretli... hepsi perişan.
Kaç gazete bu gerçeği ilk sayfasına taşıyor?
Kaç TV programı buna odaklanıyor?
Her sabah yeni bir zamla uyanan halkın durumu, ülkeyi yönetenlerin ve siyasetçilerin gerçekten umurunda mı?
İktidarın temsilcileri, deyim yerindeyse, bir eli balda, diğeri yağda.
Zamların vurduğu dar gelirlinin derdinden ne anlarlar?
Her konuda nutuk atan, sert eleştiriler yapan muhalefet dahi, halkın bu en temel ve can yakıcı sorununu,yoksulluk pençesindeki inleyişini, yeterince güçlü bir sesle gündem edemiyor.
İktidar bu çığlığı duymuyor, muhalefet ise görmezden geliyor.
Gerçek gündem, Güllü'nün ailesel trajedisi ya da gazeteci Mehmet Akif'in karanlık ilişkileri değil; gerçek gündem, halkın cebindeki delik ve ruhundaki boşluktur.
Toplumu dibe çeken bu bozuk ahlak ve yoksulluk sarmalı konuşulmadıkça, maalesef bozuk saatimiz yerinde durmaya ve o kokuşmuşluk kokusu yayılmaya devam edecektir.