Victor Hugo’nun şiirlerinden tercümeleri de okuyor olmakla birlikte tüm düzyazı eserlerini okuma planım dahilinde bir “günlüğü” elime geçti. Roman yada hikaye değil, kuşatma altındaki Paris’te bulunan yaşlı bir adamın kayıtları diyebiliriz. Birkaç gün önce bir oyununu izlemişken bir kitapçı rafında ilk kez gördüm bu kitabı. E zaten tüm eserlerini okumayı planlarken bu günlük de listeye dışarıdan giriverdi.

Paris Komünü, Paris’te 18 Mart'tan (resmî olarak 26 Mart) 28 Mayıs 1871’e uzanan kısa sürede iktidarda olan sosyalist hükûmettir. Paris Komünü, resmî anlamda 1871 baharı boyunca iki ay iktidarda kalmış yerel bir yönetimdir. Fakat içinde şekillendiği koşullar, tartışmalarla yürüyen kararları ve acılı sonu onu zamanının en önemli politik dönemlerinden biri yapmaktadır.

Savaşta Almanlar karşısında ağır bir yenilgi alan Fransa, Üçüncü Cumhuriyet’in ilanı ve çok geçmeden patlak veren ünlü Paris Komünü isyanıyla, 1848’den sonra bir kez daha devrimci bir ruhla ayaklanıyor. Paris kuşatma altında, aralıksız süren bombardımanda insanlar kırılırken barikatların ardında, sonu kanlı bitecek bir direniş filizleniyor. Uzun yıllar sürgün yaşadıktan sonra ülkesine dönen Victor Hugo’nun 1871 tarihli günlüğü, en sevdiği oğlunun cenazesini, üstelik Komün’ün kuruluş günü kaldıran bir babanın gözünden, devrimler tarihinin en unutulmaz deneyimlerinden birine tanıklık ediyor.

Soner Sert’e göre; On dokuz yıllık bir ayrılıktan sonra 5 Eylül 1870 tarihinde Paris’e dönen Victor Hugo, beş ay süren Prusya kuşatması boyunca düşmana karşı birlik oluşturabilmek için uğraş verir. 11 Şubat 1871 tarihine kadar Paris’te kalan Hugo, bu günden sonra Bordeaux’a gider ve ayın 15’inde üye olduğu Meclis’teki oturuma katılır. Alsace ve Lorraine bölgesinin Prusya’ya teslim edilmesine ve maddi tazminata karşı çıkar. Uyarıları dikkate alınmayınca istifa eder ve yakın bir tarihte ölen oğlunun çocuklarını da alarak Brüksel’e göç eder. Paris Komünü’ne karşı hareket eder fakat komün dağıldıktan sonra af için çabalar ve idam karşıtı hareketin öncülerinden olur. Belçika Hükümeti tarafından sınır dışı edilir ve yıl sonuna doğru, tekrar Paris’e döner.

Hem Fransız Meclisi’ni, hem de Paris Komün Hareketi’ni “deli” olarak niteleyen yazar, günlüğünde sık sık cumhuriyet vurgusu yapar. Fransız Devrimi ile birlikte ortaya çıkan “eşitlik- özgürlük- kardeşlik” anlayışına hem meclisin, hem de komünün karşı olduğunu, bu sebeple her iki oluşumun da “Fransa’yı kurtaramayacağını” ifade eden Hugo, Brüksel’de yaşadığı dönemde, Belçika Hükümeti’ne karşı sert bildiri kaleme alır. Sebebi ise hükümetin, Paris Komünü’nden sonra sığınmak isteyenleri kabul etmemesidir.

Yazar, Belçika Hükümeti’ne, “Ne demiş ve ne yapmış olurlarsa olsunlar, bu mağluplar siyaset adamlarıdır. Onlarla birlikte değildim... Şiddet eylemleri beni öfkelendirdi, tıpkı bugün karşı cenahın şiddet eylemlerinin beni öfkelendirdiği gibi” diyerek seslenir ve akabinde devam eder: "Sığınma hakkı kadim bir haktır. Çaresizlerin kutsal hakkıdır. Paris mağluplarından biri, Komün dedikleri, Paris’te çok az kişinin seçtiği, benim ise tasvip etmediğim birlikten bir adam, içlerinden herhangi bir adam, bana da düşman, diyelim ki kapımı çaldı, açarım, hele de bana düşmansa. Benim evimdeyken kimse ona dokunamaz.” 20 Mayıs 1871 tarihinde kaleme alınan bu yazı, Belçika Hükümeti’ni çok kızdırır. Dönemin faşistleri tarafından evi basılan Hugo, şans eseri hayatta kalır. Üzerine, sınır dışı edilir ve kısa bir süre içinde Belçika’yı terk eder.

Lüksemburg’a geçen Hugo, siyasal af kampanyasına destek verir. İdam cezasına karşı çıkar. Bir süre sonra Paris’e geçer ve dönemin iktidarında yer kapanları sıkıştırarak, adalet ister. Bu tavrı, egemenler tarafından hışma uğrar. Hugo, canının sıkkınlığını 30 Kasım 1871 tarihinde, günlüğüne şu sözlerle aktarır: “Yeni hakaretler. Öfke patlaması tomar tomar gazetelerin manşetlerine yansıyor. Beni ancak ölümümden sonra anlayacaklar.”

Hugo’nun, çocuğunun beyin kanamasından dolayı ölümü sonrası günlüğüne düştüğü duyguları ise ziyadesiyle etkileyici. “Gözümün nuru” sözleriyle nitelediği oğlunu, tabuta yerleştirdikten sonra, bedenen uzaklaşsa da ruhunun yanında olduğunu ifade eden yazar, “Ruhun varlığına inanmıyor olsaydım bu acıya bir saat daha dayanamazdım” sözleriyle acısını dile getirir. Tabut kapatılmadan önce kapağın üstüne V.H. harflerini kazıyan yazar, bir kadının “Gözükmeyecek ki…” uyarısına, “Önemli değil. Artık orada” diyerek cevap verir. Cenaze törenini betimleyişi, aynı mezarlıkta babasının mezarına bakması ve duygularını günlüğünde açık bir şekilde dile getirişi kitabın en dokunaklı yanı. Halkla sıkı ilişkiler kuran, pek çok yerde saygıyla ve alkışla karşılanan Hugo, cenaze alanından ayrılırken, bir edebiyatçı ve siyasetçi olarak motivasyonunu sade bir şekilde dile getirir. “Kalabalık etrafımı sardı. Ellerimi tuttular. Bu halk beni ne kadar çok seviyor, ben de onları.”

Ahmet Eken’in tespitleriyle; Yazar, 1871 yılında tuttuğu günlüğün 1 Ocak tarihli ilk sayfasında, “Açım, üşüyorum. Böylesi daha iyi, halkın çektiklerini ben de çekiyorum” diyor ve devam ediyor: “Hiç kuşku yok, at etini sindiremiyorum. Ama yine de at eti yiyiyorum. Mideme sancılar giriyor (…) Prusya ordusu Saint Denis’i (Paris’in banliyölerinden biri) bombalıyor.” Ertesi gün Hugo, hayvanat bahçesindeki iki filin de öldürüldüğünü kaydeder: “Hayvancağız ağladı. Fili yiyeceğiz.” Ve tabii bombardımanı da! “Prusya ordusu her gün üstümüze altı bin bomba yağdırmaya devam ediyor.” Bombalanan şehir abluka altında olduğundan kıtlığı çekilen sadece yiyecek değildir. Yakacak da yoktur. Kurutulmadığı için çamaşır yıkanmamaktadır. Hugo’nun temizlikçisi, haber yollar, “benim için hükümetten biraz kömür tozu isteyebilirse gömleklerini yıkayabileceğim.” Aydınlanmak için gaz bulamadığından tiyatrolardaki temsillere son verilir... Kıtlık, bombardıman devam ederken bir başka mesele de Fransa içerisindeki siyasal karmaşadır. Cumhuriyet’in ilanı hiçbir soruna çözüm getirmemiştir. Hugo, “herkesi sakin ve birlik olmaya” davet eder. Herhangi bir oluşumun önderi olmak gibi bir amacı yoktur.

28 Şubat günü, nihayet Prusya ile mütareke imzalanır. Her ne kadar insanlar at eti yemeğe, sokakta yaşamaya devam ediyorlarsa da meclis seçimlerinin şubat ayının ikinci haftasında yapılmasına karar verilir. Seçilecek meclis Bordeaux’da toplanacaktır ve Victor Hugo aday gösterilmiştir. Sonuç olarak Paris’te Louis Blanc (1811-1882) birinci, Hugo ikinci en çok oy alan adaylar olarak seçilirler. Hugo’yu yalnızca Blanc taraftarlarıyla, ömrünün sonuna kadar kavgalı olduğu Katolikler aday göstermemiştir. Seçimlerden sonra Hugo ve ailesi Bordeaux’ya taşınırlar, yazar aktif biçimde meclis çalışmalarına katılmaya başlar.

1871 yılının mart ayına gelindiğinde önemli olaylar art arda yaşanmaya başlar. Faaliyetlerini Bordeaux’da sürdüren Ulusal Meclis’te yapılan görüşmeler sonucu, Prusya ile yapılan barış antlaşması kabul edilir. Hugo, antlaşmaya karşı durmasa da oylamada o ve barış karşıtları azınlıkta kalmış, meclisin çoğunluğu Adolphe Thiers başkanlığındaki hükümeti desteklemiştir. Hugo, defterine şu notu düşer: “2 Mart, barış oylaması sonucu pek çok bölge, Prusya’ya verildi. (…) Madem Fransa artık yaralı, Meclis’in geri çekilmesi gerekiyor. (…) istifamı vermek istiyorum.”

Wikipedia’da 1871’in Paris Kömünü orijininde anlamı şöyle ifade edilmiş; Paris’in zenginleri ya da Komün hakkında fikir yürüten erken dönem tarihçiler için 1871, ayaktakımının korkunç ve nedeni anlaşılmaz iktidarının dönemidir. Daha sonraki tarihçiler, hatta sağ görüşlü olanlar bile, Komünün ıslahatlarının değerini kavramış ve onun vahşice yok edilmesine üzülmüşlerdi. Bununla birlikte, Komünün orta ve yüksek sınıflarda o zamana kadar benzeri görülmemiş bir nefret yaratmasının sebebini açıklaması zor bulmuşlardı.

Sol görüştekiler ise Komünün böyle tehlikeli durumun içerisindeyken böyle ılımlı davranmasını eleştirdiler. Karl Marx Komüncülerin Versay’dakilerin işini ilk ve son olarak bitirmek dururken, demokratik seçimler düzenlemesiyle “çok kıymetli anlar” kaybettiklerini söyledi. İçinde milyarlarca frankın olduğu Paris’teki Fransız Ulusal Bankası, Komüncüler tarafından dokunulmadan ve korumaya alınmadan bırakıldı. Çekinerek, buradan para alıp alamayacaklarını sordular (ve şüphesiz bu para onlarındı). Komüncüler bankadaki paralara dokunmaya çekindiler çünkü eğer böyle yaparlarsa dünyanın onları kınayacağından korkuyorlardı. Böylece büyük miktarda para Paris’ten Versay’a, Komünü ezen ordunun kurulması için nakledildi.

Komünistler, sosyalistler, anarşistler ve diğerleri Komünü katılımcı demokrasi temelindeki bir sistem üzerinde yükselen özgür bir toplumun ilk örneği olarak gördüler. Marx ve Engels, Bakunin ve daha sonra Lenin ve Troçki Komünün sınırlı deneyiminden (özellikle de devletin sönümlenmesi konusunda) kuramsal dersler çıkarmaya çalıştılar. Daha faydacı bir ders Edmond de Goncourt tarafından çıkarıldı. Goncourt kanlı haftadan üç gün sonra günlüğünde şöyle yazıyordu: “…kanama tamamen sona erdi ve toplumun isyancı kesiminin öldürülmesi ile yaratılan böyle bir kanama devrimi geciktirebilir… Eski toplumun bu devrimden önce sakince geçecek 20 yılı var…”

Paris Komünü, birçok komünist önderin saygısını kazandı. Mao sürekli Komüne referans verdi. Lenin, Marx’la birlikte Komünü proletarya diktatörlüğünün yaşanmış bir örneği olarak niteledi. Cenazesinde bedeni Komünden kalan kızıl bir bayrağa sarıldı. Sovyet uzay gemisi Voskhod 1 Paris Komünü’nden kalan bir afiş parçası taşıyordu. Bolşevikler Sivastopol adlı savaş gemisinin adını Komünün şerefine Parijkaya Kommuna olarak değiştirdiler.

İki alıntıyla yazımızı nihayatlendirelim;
“Taşlı ve sopalı elli ya da altmışa yakın adam, gece iki saat boyunca, altmış dokuz yaşındaki bir adamı, dört kadını ve iki küçük çocuğu evlerinde kuşattılar. Savunmasızdım. Bir değneğim bile yoktu. Ölümlerin en iğrenci olan cinayeti yakından gördüm. Üç kez saldırdılar. Arada sessizlik oluyordu. O sırada meydanın arkasındaki bülbülün sesini duyuyordum.”

1871 yılı, gerek Hugo, gerekse Fransa için pek çok önemli olayın yaşandığı bir yıl olur. Yılın son günü için şu satırları kaleme alır: “Pazar gününün mutat misafirleri bizlerle yemek yedi, (bazı dostlar da) yemekten sonra katıldı. Yeni yılı kutladıktan sonra gece yarısı ayrıldık.” Ve ardından ihtiyaç sahiplerine yıl içerisinde yıl içerisinde yaptığı para yardımlarının ne kadar olduğuna dair bir cümle yazar: “Not defterime göre, Paris’e döndüğüm gün olan 26 Eylül tarihinden bu yana 4.365 frank yarımda bulunmuşum.”

Tabii ki bu kitabı ilgiyle okuyabilkirsiniz…