B’iset’ten sonra Mekke’den doğan iman nuru, tüm cihanı kuşattı; insanlar arasındaki bir çok ihtilafa son verdi. Küfür, şirk, haram ihtilaf türleri, düşmanlık ve toplumsal tevhid hususunda sağlam temeller attı. Bu sağlam esaslar üzerine birkaç asır İslam medeniyeti tüm aleme nizamat verdi. Zamanın öğütücü ve tavsatıcı etkisi ile dini anlayış ve yönetimsel kabuller/pratikler Hristiyan ve Yahudiler ’de olduğu gibi yeniden ihtilaf ve gruplaşmaya sebep olarak dini hayatı bir çağda hapsetti. Yeni çağın icapları Kur’an ve Sünnet mihengine vurulacağına dönemsel, başka hüccetler belirleyici oldu her alanda.
Gerileme dönemi diyebileceğimiz bu devirde Müslüman toplumların Kur’an ile rabıtaları zayıfladı. Genel olarak Kur’an bir tören kitabı, ortak okumayla sevap kazanılan bir sevapmatik, insanların ölülerine refakat edecek nağme ve dua muamelesi gördüğünden ötürü gün geçtikçe Kur’an-ı Kerim ile toplumun arasındaki teba’ud fazlalaşmaya devam etti.Bu anlayış sahipleri, her gün kutsadığını sandığı Kitabı hayatın dışına çıkardığının farkına varamadı; yapılan iyi niyetli uyarıları da kulak arkasına attı..
Hayfaki Kur’an-ı Mecid, artık sadece hatimlerin konusudur. Sevap kazanma aracıdır. Tatlı nağmelerine kulak kabartılan gösteriş vesilesidir. Elbette Yüce Kur’an’ın kendine has nazmı ve ahengi selim ruhlara tesir eder, gönüllerde iman nuru parıldar. İbret almak, öğrenmek veya hayata tatbik gayesiyle öğrenenler /okuyanlar da cehdleri nispetinde sevap kazanırlar ancak asıl maksad asla bu olamaz, olmamalı. Hayat başka bir nehirde akarken Kur’an sadece tilaveti ve kıraatiyle başka bir paralel nehirde akmakta çoğu yerde teğet bile geçmemektedir.
Tarihsel tecrübe göstermiştir ki ,Kur’an-ı Kerim ile alakası, rabıtası zayıflayan sosyal yapılarda atalar kültürü, “üretilmiş kutsallar”, bid’at ve hurafeler yaygınlaşır, tüm toplumu kuşatan normlara tahavvül eder. Bunlarla mücadele etmek-dini bir mahiyet kazandıkları için- mutlak şirk /mutlak küfür ile mücadele etmekten daha zor hale gelir. Zira Rahman’ın Zikrinden yüz çeviren insanlar/toplumlar karanlık, cehalet ve delalet içinde bulunmasına rağmen en doğru yolun kendi yolları olduğuna inanmaktadırlar.
Ümmet olarak sahici bir durum tespiti yapmak mecburiyetindeyiz. Bilhassa İslam ülkelerinde ve laik rejimlerle yönetilen devletlerde İslam’ın ahkamı amelden sakıt olmuş, ahlaki ilkeleri ise göğe çekilmiş gibidir. Hayatımıza yön verip istikametimizi düzeltmek, imanımızı tashih etmek, insanlığımızı güzelleştirmek, kalitemizi yükseltmek, yeni, canlı, adil, eşit, kardeşliğe dayalı yüksek seciyeli, güçlü bir medeniyet, yepyeni bir nizamı tesis etmesi beklenen Kitabımızı iman, amel ve rehber vasıflarından soyutlanmış kıraat ve tören kitabına çevirdiğimizi -çok acı bir hakikat de olsa-ifade ve itiraf etmek zorundayız.
Hidayet rehberi sıfatıyla muttasıf olan Kur’an, velilesef, hançerelerden içeriye giremeyince ne ferdi ne de toplumsal düzlemde dönüştürücü, değiştirici, inşa edici rolünü oynayamıyor. Kusur, Kitapta, rehberde değil muhataplarında olunca düzelmenin insandan başlaması elzem oluyor.
Vahyi reddedenler, ona dudak bükenler, düşmanlık güdenlerin maksatları, gayeleri bellidir; delaleti özgür iradeleriyle tercih etmişlerdir. Lakin inandıklarını söyledikleri vahyin getirdiği hükümler, ilkeler ve hikmetlerden müteessir olmayan geniş halk yığınları hangi bahanelerin ardına sığınacak Peygamberimiz “Ya Rab! Kavmim bu Kur’an’ı terketti ..” diye şikâyet ettiğinde…
Cenab-ı Mevla birbirimizi Kur’an ayetleriyle uyarmamızı, öğüt vermemizi istiyor. Hayatımız meşguliyetlerle dolu. Asıl yurdumuz olan Daru’l Karar’da kazançlı çıkmak için kulluk şuurumuzu meşguliyetlere kurban etmememiz lazım. Bu şuuru canlı tutacak müdareseler ve musahabeler ihmal edilmemeli. Kitabullah’ın öğrenildiği/öğretildiği, okunduğu/okutulduğu, anlaşıldığı/anlatıldığı, mekanlarda salihlerle birlikte olmak ,vahyin ışığından faydalanmak önceliklerimiz arasında olmalı.
Mevcut İslam alemi olarak, Hablullah olarak vasıflandırılan, İslam ahkamının asıl masdarı Kitabımıza ve onun hayattaki tatbikatı olan Sahih Sünnet’e sımsıkı sarılmayı bıraktığımız için bu haldeyiz. Hâlbuki vahiy, semadan inen matar gibi mahza rahmettir. Ölmüş yeryüzü, ilkbahar yağmuruyla nasıl canlanıyorsa -adeta- ölmüş bir meyyit hükmünde olan İslam ümmeti de gerçek manada vahiyle buluştuğu vakit dirilecektir.
KUR’AN’LA AHDİMİZİ TAZELEYELİM(3)
Musa Şahin
Yorumlar
Trend Haberler
Ejderoğlu Kuyumculuk yaptı yine yapacağını
Acılı veda Kırşehir’i yasa boğdu
Kırşehir’de son yolculuğa uğurlandılar!
100 Bin TL’lik promosyon Kırşehir’de başladı
Boztepe Çiğdeli Köyü Modern suya kavuşuyor
Kırşehirli siyasetçi yol kazası geçirdi
ASGARİ ÜCRETTEN MEMNUN MUSUNUZ?
Ankete Katıl
Özel Haber
Basın İlan Kurumu