Kavurmacının önündeki masalara oturup kavurmaları beklerken hemen yanımızdaki yeni mahsul soğana kaydı gözümüz. Mübarek et kavurma (sadece iç yağı ile pişirilmiş et ) da soğansız gitmez ki.Hem tam yağlı çıkla etin adamı amel ettiği tecrübeyle sabit..Soğan olmadan nasıl gidecek hem lezzeti kıt olmaz mı!
Elbette bu soruların cevabı midelerimiz, ekmek arasına bolca konulan yağlı kavurmayla buluşunca kendiliğinden ortaya çıkacaktı;ki öyle de oldu...Fakat arkadaşların aksine çeyrek somundan daha az ekmeğin arasına hem bolca et hem de soğan bastırınca herşey herc û merc oldu ...Uzun müddettir kendi hazırladığım diyet programına -hamaset derecesinde - sıkı sıkıya bağlıyım ...
Ekmek,börek,kek, pasta vb hamur işlerine tamamen küsüm.Şekerli yiyeceklere ise savaş açmış vaziyetteyim. Üç beyazın ikisinden kaçıyorum pirinci ise aşırıya kaçmadan yiyorum mecburen.
Arkadaşlarımız yarımdan biraz fazla somunun arasına iki kat ve bol yağlı sıcak kavurmayı doldurup afiyetle bitirdiklerinde öğle namazına az bir vakit kalmıştı .Bu arada hangi işe girerse girsin orada çalışkanlığı, becerikliliği ve gözü açıklılığıyla hemen temayüz eden Ömer kardeşimiz kavurmayı beğendiğini fakat çift dolum etin yeterli gelmediğini , yağın da az olduğunu dolayısıyla tam doyamadığını anlatıyordu sitayişle...
Grubun yaş itibariyle en küçüğü olmasına rağmen en büyüğü gibi yönlendirme ve yönetmede iştahlı ,renkli,cedelci ve inatçı kişiliği ile "gezinin yıldızı benim!" diyordu adeta...
Kavurmacılara teşekkür ettikten sonra ilçede bulunan iki camiden aktif , mabed vasıflarına hâiz tek yer olan Fatih camisinde yükselen ezan sesine icabet ettik. Ortalama bir vüsate sahip caminin beş-on kişilik cemaatine inzimamımızdan sonra bir safı lebabep doldurup ikinci safa teşerru ettik...
Muntazam halimiz cemaatin de nazarını çekmiş olacak ki selam veren mukim musallilerin hepsi alıcı gözle bizi inceledi..Bizimle alakalı sorulara karşı Fatih hoca Akçakenti gezip görmeye Kırşehir'den geldiğimizi söyleyince ayrı bir samimiyetle bizimle konuşmaya, hayranlıkla övmeye ve takdir etmeye başladılar.
Caminin hemen yakınında münşa Sultan 2.Abdulhamid Han devrinde inşa edilen tarihi caminin muattal ve mahzun haline üzülerek doğal göl manzarası istikametindeki tarik va'raya doğru sürdük Alman canavarını .Şoförümüz Orhan’ın sevk ve idaresindeki Atmaca turun minibüsü yol kötüymüş, stabilizeymiş, darmış ,kıvrımlıymış, yokuşmuş veya inişmiş demedi. Zorlanınca mazot yakımını attırdı sadece ,bir miktar da ağlama sesi duyuldu zorlu orman yolunda...
Akçakent,farklı zaviyelerden bakınca çeşitli şekilde değerlendirilebilir. Betonun ,demirin,plastiğin, asfaltın ve suniliğin boğduğu şehirlerden gelen birisi için harika bir yer olarak makbûl iken başka gözle bakan birisi için resmî kurumların hizmet verdiği devlet binalarını çektiğinizde otantik ve fakat mahrumiyete mahkum ortalama bir kasaba olarak görülebilir. Ekipteki bütün arkadaşlarımızın da düşündüğü gibi, değerinden birşey kaybetmemiş ,çok güzel ve şirin bir ilçede görüp yaşadıklarım bedenime,aklıma,gözüme ve ruhuma şifa oldu.Tertemiz ve yemyeşil tabiatı ,mis gibi havası ve güzel insanları ile hatıralarımızda silinmez izler bırakan bu ilçeyi gezip görmeyen yanıbaşındaki hüsniyatı görmeyen mahrumlardan sayılır.
Vakit kısa ,yapmayı planladıklarımız ise dünya kadardı.Fatih bey gayet nazik bir üslupla sık sık “ arkadaşlar daha göreceğimiz şeyler var biraz acele edelim” diye ikaz etmek zorunda kalıyordu .Evvelden hazırladığı semaverler,mangal kömürü,çay, bardaklar,kaşıklar,bıçak,şeker ve içecekleri okuldan alıp arabamıza koyduk.Bir iki manevradan sonra gideceğimiz göle vasıl olduk.Göl,yağmur ve kar sularının birikmesi sonucunda oluşmuş etrafı ağaçlarla ve yarım yükseltilerle muhattı...
Gölün çevresindeki ağaçların silüeti suya yansıdığı için maviden yeşile çalan müzeyyen manzara hepimizi hayran bıraktı.Gölün çevresindeki mandıra atıklarının uzun yıllar suya karışmasından mütevellit kirlenme meydana geldiğini duyunca üzüldük...Şükür ki şimdi bu kirlenmenin önüne geçilmiş ancak Basra yıkıldıktan sonra ateşkesin kime ve neye faydası var ki!
Benim tesmiyemle Yeşil Gölün etrafında sadece biz yoktuk.Bir inek sürüsü ve çobanının yanında birkaç da köylü vardı...İnekler ormanda kaybolduğunda rahat bulunmaları için boyunlarına takılan kocaman kocaman çanların çıkardığı sesler mekana ayrı ,otantik bir renk katıyordu.Gölün bulunduğu geniş ve bakir ağaçlık mükemmel bir sayfiye yeri olarak halkın mangal yaktığı ,hayatın akışı içinde bir süre frene basarak dinlendiği cennetten bir parça gibiydi.
Fatih beyin tevcihat,nasihat ve irşadatına ittiba ederek suyun üstünde taş kaydırma yarışması yaptık.Ben dört defa sektirebilirken Ömer altı yedi defa sektirince altın madalyadan feragat ettim.Yenilgiyi kabul etmek de mühim bir fazilet dedim içimden...Muhteşem görüntülerin kadraja girdiği muaccep fotoğraflar çekti ekibin müseccel fotografçısı Ersan Atasoy.Aynen umre seferimizde dilimize takıldığı gibi mütemadiyen biraz ona takılmak biraz da benim ifadelerimi hicvetmek için “Bir fotoğraf alalım Ersan kardeşim!” cümlesi havada uçuştu.Tabi ilk olarak Ömer’in muzipliği ile cemaate mâl oldu.