Merhaba değerli dostlar. Kırşehir sevdalısı bir kardeşiniz olarak, “Kırşehir’e Değer Katanlar” serimizde, şehrimize emeğiyle, gönlüyle katkı sunan kıymetli isimleri sizlerle paylaşmaya devam ediyorum. Bugün sizlere, hem öğretmenliğiyle hem de kültürümüze sahip çıkan örnek çalışmalarıyla gönüllerde taht kurmuş bir isimden, Meral Gülçiçek hanımefendiden bahsetmek istiyorum.

Kırşehir’in bağrından çıkmış, memleketine ve ülkesine sevdalı bir isim, Meral Gülçiçek. Hani derler ya, insan bazen doğup büyüdüğü topraklara bir gönül borcu hisseder; işte Meral Hoca tam da böyle bir insan. O borcu ödemek için gece gündüz demeden çalışanlardan... Özbağ’ın o toprak kokulu, mütevazı sokaklarında büyümüş, tozlu yollarında koşturmuş, dut ağaçlarının gölgesinde hayaller kurmuş. Daha o yaşlarda gönlüne tarih sevgisi düşmüş. Çocukluk yılları Özbağ’ın bereketli tarlaları, imece usulü yapılan işler, komşu dayanışması ve eski halı tezgâhlarının cızırtılı sesleriyle geçmiş. İlkokulu ve ortaokulu Özbağ’da okumuş, köyünün sıcaklığını hep yüreğinde taşımış. Sonra yolu Kırşehir Lisesi’ne düşmüş, ardından büyük bir azimle üniversite yollarına koyulmuş. Hacettepe Üniversitesi’nde tarih bölümünü kazanmış, şehriyle bağını koparmadan, hep “Ben bu bilgileri bir gün memleketime fayda olsun diye alıyorum” diyerek okumuş. Memleket sevdası hiç peşini bırakmamış, nereye gitse Kırşehir’in kokusunu, Özbağ’ın samimiyetini yanında taşımış.

Yetmemiş, bir de yüksek lisans yapmış. İsterse akademide kalır, büyük unvanların peşine düşerdi. Ama o hayatın zorluklarına rağmen yüreğindeki öğretmenlik aşkını seçmiş. Özel sektörde yıllarca hem öğretmenlik yapmış hem yöneticilik. Sonra yolu Millî Eğitim’e düşmüş. Bugün hâlâ tarih öğretmeni olarak gençlerimize geçmişimizi anlatıyor, unutturmuyor. Çünkü o biliyor ki kültürel mirasımızın korunarak gelecek kuşaklara aktarılması, kimliğimize sahip çıkmanın en anlamlı yoludur.

Meral Hoca’nın hikâyesi sadece okul sıralarında gençlere tarih anlatmakla bitmiyor. Çünkü onun davası bundan çok daha büyük, çok daha derin… O, Kırşehir’in, Özbağ’ın kaybolmaya yüz tutmuş değerlerini, unutulmuş güzelliklerini yeniden gün yüzüne çıkarmanın peşinde. Özbağ halısı, minderleri, yastıkları... Hani büyüklerimizin evinde bir köşede sessizce duran, belki üstü örtülüp unutulmuş ama her bir ilmeğinde bir annenin, bir bacının alın teri olan o kıymetli işler… İşte onlar Meral Hoca’nın gözünde birer kültür hazinesi, birer miras. Onlar bir halıdan, bir minderden ibaret değil; bir dönemin hayat biçimi, sabrın ve emeğin ilmek ilmek dokunmuş hali. O halılarda Özbağ’ın rüzgârı var, toprağının kokusu var, kadınlarının duası var. Meral Hoca işte bu yüzden durmadan çabalıyor, diyor ki, “Bu değerler kaybolursa sadece bir el sanatı değil, bir kültür, bir kimlik de kaybolur.” Çünkü kimliğimize sahip çıkmak, yalnızca geçmişi hatırlamak değil, o geçmişi yaşatmak ve geleceğe taşımaktır.

Eskiden Özbağ’da her evin bir ıstarı (halı tezgâhı) olurmuş. Ahi Evran-ı Veli'nin hanımı Fatma Bacı’dan bu yana süregelen bir gelenekmiş bu. Kadınlar hem evlerini süslemiş hem çocuklarının rızkını çıkarırmış. O tezgâhlardan sadece halı değil, Ahilik ahlâkıyla yoğrulmuş emek, sabır, dürüstlük de dokunurmuş. Şimdi o tezgâhtan çıkan halılar, minderler sadece birkaç kitapta, birkaç fotoğrafta kalmış ama Ahilik ruhu hâlâ gönüllerde yaşamaya devam ediyor. Ahilik Müzesi’nde Özbağ halısının nasıl dokunduğunu anlatıyor, gösteriyor. Ahi Evran Üniversitesi öğrencilerine kendi elleriyle dokuma yaptırıyor ki bu kadim sanat unutulmasın, kültürel mirasımızın izleri silinip gitmesin.

Katıldığı projeler saymakla bitmez… Türk Tarih Kurumu’nun Osmanlı'nın kuruluşunun 700. yılı projesinden tutun da TÜBİTAK’taki çalışmalara, Kültür Bakanlığı’nın Somut Olmayan Kültürel Miras programlarına kadar… Kırşehir Öğretmen Akademileri’nde verdiği seminerler, konferanslar, Ahi Evran Üniversitesi'nde MEB öğretmenleri ve şehirimizin alana ilgi duyanlarına öğretmen akademileri kapsamında yaptığı sunumlar… Hepsinde bir tek amacı var. “Bizim değerlerimiz bizim ellerimizde yok olup gitmesin, kimliğimiz silinip kaybolmasın.”

Meral Hoca’nın çalışkanlığı ve çocukluğunun geçtiği o küçük kasabaya olan sevgisiyle, Özbağ halısı üzerine gerçekten anlamlı ve kalıcı bir etki bırakması ise takdire şayan. Sergileri ve sergilerine katılan insanlarla kurduğu o sıcak bağ, toplum içinde çok güzel bir iz bırakmış. Çünkü inanıyorum ki herkes yaşadığı yere, çevresine kendi imkânları ölçüsünde bir şeyler katmaya çalışsa dünyamız çok daha güzel bir yer olurdu. Meral Hoca da “Ben öğretmenim, maaşımı alır evden işe, işten eve giderim” dememiş; katkılarıyla örnek olmuş. Gerçekten çok takdir edilesi bir çabası var. Sadece öğrencileri için değil, sergilerine katılan insanlarla kurduğu o güzel gönül bağı da ayrı bir alkışı hak ediyor.

Sözlerime bir kıssadan hisse ve son cümle ile son vermek istiyorum.
İnsan bir taş koyarsa memleketinin değerlerine, o taş büyür büyür koca bir duvara, bir yuvaya dönüşür. Yeter ki gönülden gelsin, samimiyetle dokunsun o taş yerine… İşte Meral Hoca bize bunu öğretiyor…
Kültürüne sahip çıkan, kimliğine sahip çıkan, toprağına hizmet eden unutulmaz izi silinmez…