Kırşehir’in bereketli topraklarında, Akpınar’ın Hacımirza köyünde, 3 Mayıs 1953 sabahı dünyaya gözlerini açtı Kazım Ceylan. Çocukluğu toprak yolların, köy çeşmesinin, harman yerlerinin arasında geçti. Ama o, küçük yaşta farkını belli etti. Oyunların tozlu ortamından çok, kitapların kokusuna meyilliydi.

Henüz 11 yaşındayken, ailesinden, köyünden ayrılıp Kayseri Pazarören Öğretmen Okulu’nun yolunu tuttu. Düşünün bir çocuğu. Gözlerinde memleket hasreti, gönlünde okumak aşkı… Yol yok, araç yok. Memlekete ancak sömestr tatilinde dönebiliyordu. Ama o sabretti. O yıllar, iradesini çelik gibi sağlamlaştırdı. Okulda sadece derslere değil, kültüre de kafa yordu. O kadar çok kitap okudu ki, arkadaşları ona “Ayaklı Kütüphane” dediler. Orta üçte okulun en çok kitap okuyan öğrencisi oldu. Bununla yetinmedi; “Sinan’ın Sesi” adında bir dergi çıkardı. Daha o yaşta hem yazdı, hem yazdırdı, hem de yol gösterdi.

Sonra Balıkesir Necati Eğitim Enstitüsü’nde sosyal bilgiler bölümünü kazandı. Öğrenci derneği başkanlığı yaptı. Hocaları arasında Seyit Ahmet Arvasi ve Yılmaz Boyunağa gibi isimler vardı. Onlardan aldığı fikir tohumları, Kazım’ın gönlünde yeşerdi. Türklük ve İslam inancını yoğurup kendine bir dava edindi. Türk-İslam ülküsü. Ardından Gazi Üniversitesi’nde tarih okudu, yüksek lisansını Ahmet Cevdet Paşa’nın fikirleri üzerine yaptı. Tarihin derinliklerine indikçe, bugünün gençlerine aktaracağı bilgi hazinesi de genişledi.

Meslek hayatına Samsun’un Kavak ilçesinde başladı. Öğrencileriyle kurduğu bağ, köylülerle dostluğu yıllar geçse de hiç unutulmadı. Manisa Demirci’de öğretmenlik ve eğitim şefliği yaptı. Oradan Bolu’ya geçti. 28 Şubat 1980’de Bolu Eğitim Enstitüsü’ne müdür olarak atanmıştı. O günlerde eğitim sistemine dair önerdiği bir proje vardı. “Milli Eğitim Akademisi.” Yıllar sonra bu fikir, “Eğitim Akademisi” adıyla hayata geçti. Bursa’da üç yıl çalıştı, “ömrümün en huzurlu yıllarıydı” dediği günler yaşadı.

Ardından yolu Kırşehir’e düştü. Artık tarih hocasıydı ama onun aklı hep köklere, kültüre, geleceğe dair planlarla meşguldü. 1987’de Türk Ocağı Kırşehir şubesini kurdu. Ardından Ahi Meclisi… Bugün tam 30 yıldır sürüyor bu meclis. Bir fikir, bir istişare, bir dostluk ocağı oldu. Ahilik Külliyesi ve Müzesi düşüncesi işte bu sohbetlerden doğdu. Bu sürecin en önemli dönüm noktası ise, Ahi Evran Üniversitesi’nde 7 yıl boyunca Ahilik Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürlüğü yapmasıydı. Aslında Ahilikle ilgili kapsamlı çalışmalarının temeli burada atıldı.

1991’de Kültür Bakanlığı Kütüphaneler Genel Müdürü olduğunda bütün Türkiye’ye şu soruyu sordurdu. “Niçin az okuyoruz?” Bu proje, ülke çapında tartışıldı. Ayrıca el yazmalarının dijital ortama aktarılması onun döneminde başladı.

Sonra yine Kırşehir’e döndü. Çünkü onun en büyük sevgisi öğrencileriydi. Onlarla yeniden buluştu. Ahiliği anlatmaya, tanıtmaya, yaşatmaya devam etti. Yurt içinde ve yurt dışında 200’den fazla konferans verdi. Balkanlar’dan Orta Asya’ya, Amerika’dan Kudüs’e kadar pek çok yerde Ahiliği anlattı. TRT belgeselleriyle milyonlara ulaştı. Üniversite öğrencilerinin mezuniyetlerde ettiği “Ahilik Yemini” de onun kaleminden çıktı. Bugün Türkiye’nin dört bir yanında gençler, hayat yoluna onun yazdığı yeminle uğurlanıyor.

Şükürler olsun ki en önemli hizmeti, Ahiliği dünyaya açmak ve tanıtmak oldu. Hangi ülkeye giderse gitsin Ahiliği bir Türk-İslam medeniyeti değeri olarak anlattı, gönüllere taşıdı. Hatta bir programda, Pelin Çift ile çıktıkları yayında Türkiye’de reyting rekoru kırıldı. O gece Kırşehir tarihinde ilk defa “TT” oldu. Ertesi gün ulusal gazeteler bunu yazdı. Ahiliğin gündemde böylesine geniş yankı bulması onun için büyük bir gururdu.

2018’de Ahilik çalışmalarından dolayı Ahi Evran Üniversitesi’nden emekli oldu. Ama kendisi ne dedi biliyor musunuz?
“Hocanın emeklisi olmaz, rahmetlisi olur.”
Gerçekten de öyle oldu. Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde, belediyelerde, üniversitelerde, yurtdışında, yurtlarda konferans vermeye devam etti. Ahilik onun için bir iş değil, bir ömür boyu görevdi.
Bu dönemde bir başka önemli görevi de üstlendi. Ankara merkezli MESVAK (Müteşebbis Gelişim Vakfı) Mütevelli Heyeti Başkanlığı. Türkiye’nin önemli vakıflarından biri olan MESVAK aracılığıyla, özellikle gençlerin mesleki gelişimine ve kültürel değerlerin yaşatılmasına katkı sundu.
Kazım Ceylan, birçok ödül aldı. Gümrük Bakanlığı’nın Ahiliğe Hizmet Ödülü, Türk Dünyası Parlamenterler Vakfı’nın Üstün Hizmet Ödülü, İnsan Kalite Derneği’nin “Ahi Üstadı” ödülü… Kitaplar yazdı, yüzlerce konferans verdi, sayısız öğrenci yetiştirdi. Ama ona sorulduğunda şöyle dedi. “Benim en büyük zenginliğim üç evladım. Kutalmış Emre, Nur Özge ve Ahmet Cevdet. Hepsi akademisyen oldular. İşte gerçek servet budur.”
1979’dan beri hayat arkadaşı dediği Müjgan Hanım ile kurduğu yuva, onun en değerli mirası oldu.
Kazım Ceylan’ın hayatı bize şunu gösteriyor. Köyde doğmuş bir çocuk, irade ve azimle dünyaya ses olabilir. Kitapla, çalışmayla, inançla yoğrulan bir insan; sadece kendini değil, çevresini de değiştirir. Bugün Kırşehir, Ahilik denince ilk akla gelen şehirlerden biriyse, bunda Kazım Ceylan’ın emeği, alın teri, duası vardır.