Bazıları gölgeyi sahiplenip adam olduklarını sanıyorlar.

Bir kurumun, bir markanın, bir ünvanın arkasına geçiyor,
sonra aynaya bakıp diyor ki:
Ayna, Ayna söyle bakayım bana, benden büyüğü, benden itibarlısı, benden akıllısı, benden yakışıklısı var mı?

Aynadan ses çıkmıyor ama çevresindeki dalkavuklar hemen devreye giriyor vee
Sen ne büyük adamsın diyor.
İşte hikaye tam da burda başlıyor.

Hayır dostum, sen çapsızların dorduruşuna geldin.
Sen büyük değilsin.

Sadece gölgedesin.

O da maalesef senin değil.

Oturduğun koltuğun, tutunduğun markanın, ünvanının arkasına gizlendiğin gölgesin.

Gölgeyi büyüklük sananları iyi tanıyın.
Şimdi çevrenize bakın, etrafınıza şöyle bir göz atın.

Ceketine rozet takıp, kimlik kartını boynuna asıp caka satan, hava atanlar.

Kendini şey sananlar.

Üç gün sonra rozet, yaka kartı gidince ortada hiçbir şey kalmıyor.

Ne akıl, ne birikim, ne iz, ne hava.
Sadece unvanla şişirilmiş boş teneke.

İki toplantıya, üç açılışa katılıp fotoğraf çekilip sosyal medyada boy gösterince aha oldum diyenler.

Ben falanca yerde çalışıyorum.

Ben falanca markayı temsil ediyorum.

Ben falanca makamı temsil ediyorum

Diyenler.

Sahi sen kimsin?

O kurumun ve bu dünyanın geçici misafiri olduğunu ne tez unutuyorsun.

Sanki her şey kendinin.
Ben olmasam bitersiniz havasında.

Oysa dönüp bakın mezarlıklara

Haydi sor kendine:

O kurumdan, o firmadan ayrıldığında seni kim arar, kim tanır.