Bizim memleket bi garip, herkes aynaya bakıyor ama ...

Bizim memlekette aynalar çok, bakan da çok ama kendini gören yok.
Herkes başkasının yüzündeki kiri sayıyor, kendi alnındaki lekeyi peçeteyle kapatıyor.

Utanma nostaljik eşya gibi olmuş, sandıkta duruyor, özel günlerde çıkarılıyor, allanıp pullanıyor, sonra tekrar sandığa kilitleniyor.

Bugün herkes haklı.
Herkes mağdur.
Herkes dürüst.
Ama nedense ortalık yalancıyla, üçkâğıtçıyla, arsızla, hırsızla dolu.

Bu nasıl iştir?

Bir zamanlar ayıp diye bir kelime vardı.
Şimdiki ayıp yakalanınca. Yakalanmazsan iş bitirici, kurnaz, akıllı adam oluyorsun.

Eskiden hırsızlığa haram derlerdi.
Şimdi fırsat.
Yalana günah denirdi.
Şimdi iletişim stratejisi.
Eskiler doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar derdi.
Biz işi büyüttük.
Doğruyu söyleyeni memleketten soğuttuk.

Eskiden büyükler, oğlum, kızım, el âlem ne der, diye uyarırdı.
Şimdi el âlem konuşsa da kimsenin umurunda değil. Hatta konuşmazsa bozuluyorlar.

Bakıyoruz, sosyal medyada ahlak dersi verenler, gerçek hayatta ahlak sınavından sınıfta kalmış.
Adalet isteyenlerin terazisi kaymış, şakülü bozulmuş.

Herkes birbirine kızgın ama kimse kendine kızgın değil. Herkes sistemi eleştiriyor ama sistemin parçası olmaktan da gurur duyuyor.
Çünkü işine geliyor.
Çünkü düzen bozuk ama bozuk düzenden faydalanmak daha cazip.
Atalar bal tutan parmağını yalar demiş.
Biz balı kavanozla götürüp hâlâ masumuz diyoruz.

Eskiler içi boş teneke çok ses çıkarır derlerdi.
Bugünün gürültüsü de oradan geliyor zaten.
Kimse kusur duymak istemiyor. Kusur deyince alınan.
Eleştiri deyince saldıran bir tıplum var.
Hâlbuki eskiden dost acı söyler diye öğretilirdi.
Şimdi acı söyleyen düşman, yalakalık yapan dost.
Yanlış normalleşti.
Yanlış övülüyor.
Doğru alaya alınıyor.
Doğruyu savunan enayi.
Yanlışı beceren kurt.
Böyle toplum ayakta kalmaz, sadece oyalanır.

Eskiler ne güzel demiş eğri otur, doğru konuş diye.
Biz artık eğri oturup eğri konuşuyoruz, sonra da fizik tedaviye gidiyoruz.

Unutmayalım, Ayna yalan söylemez ama bakan göz yalanı sever.