Asgari ücrete zam yok.
Ama market rafları durmuyor, zam üstüne zam geliyor.
Yetmedi, şimdi bir de alışveriş poşeti cep yakıyor.
2019 yılında “çevreyi koruma” gerekçesiyle 25 kuruştan satılmaya başlanan plastik poşet, 1 Ocak 2026 itibarıyla 1 liraya çıkarılıyor.
Soruyorum:
25 kuruştan 1 liraya çıkan bir artışın adı nedir?
Bu çevre politikası mı, yoksa doğrudan halkın cebine uzanan bir el mi?
Markete gidiyorsunuz.
Temel ihtiyaç alıyorsunuz.
Lüks değil, mecburiyet.
Sonra kasada size şunu söylüyorlar:
“Poşet ister misiniz?”
İstemesen ne olacak?
Aldığın ürünü cebine mi koyacaksın?
O poşet, o ürünün satışının bir parçası değil mi?
Market malını satıyor, kârını alıyor,
ama satışın en temel unsurunu, taşıma aracını ayrıca, ücretlendiriyor.
Aldığınız ürünü taşımak için bir de taşıma bedeli ödüyorsunuz.
Bu nasıl bir mantık?
Market malını satıyor, kârını alıyor; sonra dönüp “poşet paralı” diyor.
Sanki poşet marketin değil de tüketicinin ayıbıymış gibi.
Bu ülkede zamlar nasıl geliyor, kim karar veriyor belli.
Devlet eliyle, bakanlık kararıyla…
Adı çevre, sonucu ise yine aynı:
Bedeli halk ödüyor.
İşin en can acıtıcı yanı ise suskunluk.
Halkın hakkını savunması gerekenler susuyor.
Tüketicinin hakkını savunacak kim?
Oda Başkanı çıkıyor, “Pazar günleri ulusal marketler kapalı olsun” diyor.
Gündem bu mu gerçekten?
Halkın cebinden 1 lira nasıl alınıyor, bunu konuşsanıza!
Poşet parasının neden tüketicinin sırtına yüklendiğini söylesenize!
Pazar günü market kapatmakla adalet mi sağlanacak?
Poşet zammı geri mi alınacak?
Hayır.
O zaman açık konuşalım:
Sizler kimin yanındasınız?
Tüketicinin mi, tüccarın mı?
Çünkü tablo ortada.
Sermayenin kârına dokunulmuyor.
Market zincirleri büyüyor.
Kazançlar katlanıyor.
Ama iş vatandaşa gelince
“1 liradan ne olacak?” deniliyor.
O 1 lira, bir emeklinin ekmeğidir.
Bir öğrencinin harçlığıdır.
Bir ailenin mutfak hesabıdır.
Bu ülkede yük hep dar gelirlinin omuzlarında.
Sermaye büyürken, yoksulun hakkı korunmuyor.
Zengin daha güçlü olurken, halk her alışverişte biraz daha fakirleşiyor.
Market ürününü satıyor, poşetine zam yapıyor.
Devlet karar alıyor, bedelini halk ödüyor.
Meslek odaları konuşuyor ama tüketiciyi savunmuyor.
O zaman açıkça soralım: Siz kimin tarafındasınız?
Tüketicinin mi, tüccarın mı?
Çünkü bu ülkede tablo net.
Sermaye her koşulda korunuyor.
Kâr kalemleri dokunulmaz.
Ama iş vatandaşa gelince “küçük bir bedel” denilip geçiliyor.
O “küçük bedeller” birikiyor.
Poşet parası oluyor, kart komisyonu oluyor, ulaşım zammı oluyor, vergi oluyor.
Ve sonunda halk, aldığı üründen çok taşıdığı yükü düşünüyor.
Zengin daha güçlü hale gelirken,
dar gelirli her alışverişte biraz daha yoksullaşıyor.
Hak araması gerekenler susuyor,
ses çıkarması gerekenler başka gündemler üretiyor.
Markete gidiyorsun; market malını satıyor, üstüne taşıma poşetine zam yapıyor.
Bu nasıl bir anlayış?
Market neden benden bu parayı alıyor?
Ticaret ve esnaf Odası tüketiciyi savunmuyor, sermayenin yanında duruyor.
Olan yine halka oluyor.