Aralık ayı biterken milli umut da bitmiyor.
Yıl sonu geldi; on iki ay ne çabuk geçti değil mi?
İnsan geride kalan ömre bakarken, yeni bir yıla girmek için bu kez bilet kuyruklarında bekliyor.
Kimileri dünyalık hayallerin peşinde, kimileri geçen zamana dertli.
Ama ortak bir nokta var: Milli Piyango.
Ülkenin dört bir yanında yılbaşı yaklaşırken aynı manzara tekrar ediyor.
Soğukta, yağmurda, milli biletçilerin önlerinde uzayan kuyruklar…
Fakirin umudu, çaresizin hayali olmuş bir kâğıt parçası.
“Umudum yok sana” diyerek alınan ama cüzdanın en güzel yerine özenle konan bir bilet.
Ya çıkarsa?
Geçen gün belediye önünde bilet alan bir arkadaşa dedim:
“Bak, bu bileti satanı yıllardır tanırım.
Soğuk, yağmur demeden burada sizlere umut satıyor.
Satana bile faydası olmayan bu biletin sana ne faydası olacak?”
Bilet de olsa kumar değil mi?
“Haram” diyenlere kulak verilmiyor.
“Haram olsa devlet satar mı?” deniyor.
Devlet eliyle kumar olur mu diye soran yok.
Bilet katlanıyor, cebe giriyor.
“Her sene alırım, bir türlü vurmadı” deniyor ama yine de almadan edilemiyor.
Bu sene de alınıyor.
Umut yok deniyor ama nefse hoş geliyor.
Nimet Abla’yı bilmeyen yoktur. Meşhur milli biletçi.
Kapısında kuyruklar oluşur, biletler tükenir.
Her yıl milli bilet sanki yine Nimet’in olur.
Adı üzerinde: Nimet Abla.
Alanlar hayalle yatar, hayalle kalkar.
Bilet cebindeyken dualar edilir:
“Öğrenci okutacağım fakirlere hayır yapacağım…”
Sanki Allah kalpte saklananı bilmiyor.
Haramla hayır olur mu, diye soran yok.
Bismillah denilerek çekilen bilet, kaybolmasın, kırışmasın diye cüzdanda saklanır.
Geceleri rüyalar görülür, hayaller kurulur.
Ama bir Ocak sabahı yine züğürt bir yıla uyanılır.
Sonra kader denir, sonra sitem, hatta küfür…
Her kula nasip olmuyor “milli” olmak.
Her şeyimiz milli olduğu gibi, biletimiz de milli.
Devlet tarafından düzenlenmesi, kazanılan parayla hayır yapılması bu oyunu masum kılmıyor.
Milli Piyango, herkes oynuyor diye helal olmuyor.
Kumar, adını değiştirince günah olmaktan çıkmıyor.
İnandığını söyleyenler için asıl imtihan burada başlıyor. Haramlarla çevrili bir dünyada, harama bulaşmadan yaşayabilmek…
İşte asıl umut bu.
Ne diyelim, deveye sormuşlar:
“Neren eğri?”
“Nerem doğru ki?” demiş.
Bizim hâlimiz de biraz buna benziyor.