Vikipedi’ye göre; Nantucketlı Arthur Gordon Pym'in Öyküsü, Amerikalı yazar Edgar Allan Poe'nun tamamlanmış tek romanıdır. 1838 tarihli eserde genç Arthur Gordon Pym'in Grampus isimli balina avı gemisinde yaşadıkları anlatılır. Pym, başına gelen gemi kazası, isyan ve yamyamlık gibi olayların ardından, Jane Guy isimli başka bir geminin mürettebatı tarafından kurtarılır. Bu gemi ile Pym ve denizci arkadaşı Dirk Peters maceralarına daha güneyde devam ederler. Karaya çıktıkları bir bölgede, saldırgan siyah derili yerlilerle karşılaşırlar ve gemiye geri kaçarlar. Roman Pym ile Peters'ın Güney Kutbu'na doğru yolculuğu sırasında birden sona erer.
Öykü alışılmış bir deniz macerası şeklinde başlar, ancak gittikçe garipleşir ve sınıflandırılamaz hâle gelir. Gerçekçi bir öykü anlatma niyetinde olan Poe, birçok yaşanmış deniz yolculuğu anlatısından ilham almış, ayrıca Jeremiah N. Reynolds'tan ve Hollow Earth teorisinden faydalanmıştır. Ayrıca deniz yolculukları sırasında kendi yaşadığı olayları da kullanmıştır. Romanın incelemelerinde genelde muhtemel otobiyografik unsurlara odaklanılmış, bunu yanı sıra ırkçılık ve ayrıca eserin son birkaç cümlesinde sembolizm olduğu ileri sürülmüştür.
Kısa öykü yazarlığının başlarında edebi başarıyı bulamayan Poe, daha uzun eserler yazmaya yöneldi. Nantucketlı Arthur Gordon Pym'in Öyküsü'nin birkaç bölümü ilk defa, Southern Literary Messenger'da tefrika edildi ancak tamamlanmadı. Romanın tamamı ilk kez Temmuz 1838'de iki cilt hâlinde basıldı. Kimi eleştirmenler eseri ürkütücü bulurken bir kısmı da birçok başka eserden intihal olduğunu savundu. Romandaki heyecan verici maceraları övenler de vardı. Nantucketlı Arthur Gordon Pym'in Öyküsü, Herman Melville ve Jules Verne gibi yazarlara ilham veren bir eser oldu. Esere Jules Verne tarafından Buzlar Sfenksi adlı bir devam romanı yazılmıştır.
Kitap bir önsöz, 25 bölüm ve en sondaki Not bölümünden oluşuyor. Konunun bölümler bazında özeti;
Ariel'in güvertesinde (Bölüm 1)
Arthur Gordon Pym, balıkçı limanı ve balina avcılığı ile ünlü Nantucket Adası'nda doğmuştur. En iyi arkadaşı Augustus Barnard, bir balina gemisi kaptanının oğludur. Bir gece iki genç sarhoş olurlar ve Augustus'un önerisiyle Pym'in ufak yelkenli teknesi Ariel ile denize açılırlar. Ancak ilk baştaki rüzgar zamanla fırtınaya dönüşür. Augustus'un sızması ile durumları daha da kötüleşir ve deneyimsiz Pym tekneyi idare etmeye çalışır. Ariel sonunda alabora olur ve iki arkadaş limana dönmekte olan balina gemisi Penguin tarafından son anda kurtarılır. Sağ salim limana döndükten sonra başlarından geçenleri ailelerinden saklamaya karar verirler.
Grampus'un güvertesinde (Bölüm 2-13)
Okyanustaki bu ilk macerası Pym'i yeniden yelken açmaktan alıkoymaz; aksine bu deneyim ile hayal gücü genişler. Augustus'un denizcilerin yaşamları hakkındaki öyküleri ile Pym'in ilgisi daha da artar. Pym, güney denizlerine yelken açacak bir balina gemisi olan, kaptanlığını Augustus'un babasının yapacağı ve Augustus'un da tayfasında yer alacağı Grampus gemisine kaçak olarak binmeye karar verir. Augustus, Pym'in ve köpeği Tiger'ın gizlice gemiye binmesini sağlar. Gemi geri dönemeyecek kadar açılıp da Pym ortaya çıkana dek Augustus ona yiyecek ve içecek getirecektir.
Sıkışık ve nemli bir ortamda hareketsiz kalmak zorunda olan Pym günler geçtikçe hezeyana kapılmaya başlar. Augustus ile görüşememektedir ve gerekli erzakı da alamamaktadır. Bu yüzden bir süre sonra suyu tükenir. Bütün bu sıkıntısı sırasında, köpeğine iliştirilmiş ve kan ile yazılmış bir mektup bulur. Mektupta saklanmaya devam etmesi, hayatının buna bağlı olduğu yazılıdır.
Sonunda ortaya çıkan Augustus Pym'i serbest bırakırken, aynı zamanda gecikmesinin ve gizemli mektubun sebebini de açıklar: gemide bir isyan çıkmıştır. Tayfanın bir kısmı isyancılar tarafından öldürülürken, Augustus'un babasının da aralarında olduğu bir grup ise küçük bir tekneyle gemiden ayrılmıştır. İsyancılardan biri olan ve ayaklanmadan dolayı artık pişmanlık duyan Dirk Peters ile arkadaş olan Augustus hayatta kalabilmiştir.
Peters, Pym ve Augustus gemiyi tekrar ele geçirmek için plan yapar: Gemide henüz kimseni görmediği Pym bir fırtına çıkana kadar saklanacak, sonra da yeni ölmüş bir denizcinin giysileriyle ortaya çıkarak hayalet gibi davranacaktır. Batıl inançları olan denizciler arasında çıkacak karmaşadan yararlanan Peters ve Augustus ise, Tiger'ın da yardımıyla geminin kontrolünü ele geçirecektir. Plan olması gerektiği gibi işler ve üç adam sonunda tüm gemiye hakim olur. Geminin yönetilmesi için alıkoydukları Richard Parker dışındaki tüm isyancılar ise öldürülür ya da gemiden atılır.
Bu arada güçlenen fırtına sebebiyle babafingo yıkılır, yelkenler yırtılır ve ambar su alır. Dört adam kendilerini güverteye bağlayarak hayatta kalırlar. Fırtına dinince artık güvendedirler ancak hiç erzakları yoktur. Sonraki günlerde açlık ve susuzluktan ölme tehlikesi baş gösterir.
Birkaç gün sonra dört adam yalpalayarak ilerleyen, güvertesinde gülümseyen ve selam verir gibi başını sallayan kırmızı kepli bir denizcinin olduğu bir Hollanda gemisi görürler. Önceleri kurtulacakları için sevinirler, ancak gemi yaklaştığında korkunç bir koku almaya başlarlar. Sonunda gülümseyen denizcinin aslında yüzündeki etler dökülmekte olduğundan dişleri ortaya çıkmış ve başının üzerindeki bir martı tarafından kemirilen ölü bir adam olduğunu fark ederler. Gemi geçip giderken üzerindeki herkesin çürümekte olan cesetler olduğu anlaşılır.
Zaman geçtikçe ne kara ne de başka bir gemi görülür. Parker, diğerlerinin hayatta kalabilmesi için içlerinden birini öldürüp yemeyi teklif eder. Çöp çekme sonucunda Parker'ın kurban edilmesine karar verilir. Böylece diğerleri bir süre için kurtulmuş olur. Ancak Grampus'un ele geçirilmesi sırasında aldığı yaralar sebebiyle Augustus da sonunda ölür. Sonraki fırtınalar, ciddi hasar almış olan geminin tamamen batmasına sebep olur. Geminin ters dönmüş gövdesine tutunan ve ölüme artık iyice yaklaşan Pym ile Peters, Liverpool'dan gelen Jane Guy gemisi tarafından kurtarılır.
Jane Guy'ın güvertesinde (Bölüm 14-20)
Pym ve Peters, güney okyanuslarında kürk için fok ve deniz aslanı avlamak amacıyla yola çıkmış olan Jane Guy'ın mürettebatına katılır. Pym Ümit Burnu etrafındaki adaları inceler, penguenlerin, albatrosların ve diğer deniz kuşlarının sosyal yapılanmasıyla ilgilenir. Onun önerisi sonrasında kaptan daha da güneye, antarktik bölgelere doğru yelken açar.
Bir buz engelini aşan gemi Güney Kutbu yakınlarında olmasına rağmen mutedil iklimli bir açık denize varır. Burada Jane Guy, Tsalal isimli gizemli bir adaya gelir. Adada, Too-Wit isimli şef tarafından yönetilen siyah derili barışçıl bir yerli kabilesi yaşamaktadır. Adanın sakinleri için beyaz renk korkutucudur çünkü etraftaki hiçbir şey beyaz değildir. Yerlilerin dişleri bile siyahtır. Adada aynı zamanda hiç keşfedilmemiş flora ve fauna mevcuttur. Ada civarında su bile garip biçimde yoğun ve çok renklidir.
İlk başlarda yerliler ile denizcilerin arasındaki ilişkiler sıcaktır, Too-Wit ile kaptan alışveriş yapmaya başlar. Ancak yerlilerin dostluğu aslında bir hiledir. Geminin kalkmasına yakın, tüm mürettebatı bir boğazda pusuya düşürürler. Pym ve Peters dışında herkes öldürülür ve Jane Guy yakılarak yok edilir.
Tsalal ve daha güneyi (Bölüm 21-25)
Pym ve Peters pusunun gerçekleştiği yerin civarındaki dağlarda saklanırlar. Tepelerde yer alan ve duvarlarında garip işaretlerin bulunduğu bir labirent keşfederler. İzlerin yapay mı yoksa doğal mı olduğu konusunda tartışırlar. Günler geçtikçe yiyecek sıkıntısı çekmeye başlarlar ve yerlilerin arasından geçerek bir kano çalarlar. Tutsak ettikleri bir yerli ile birlikte adadan son anda kaçmayı başarırlar.
Gittikçe ısınan ve süt gibi beyazlaşan bir akıntıyla birlikte küçük tekne daha da güneye sürüklenir. Günler sonra kül yağmuru başlar ve ardından da kalın bir sis tabakasına girerler. Tekne ilerledikçe önlerindeki karanlık açılarak onlara yol vermektedir. Birden karşılarına çok büyük ve beyaz kefenli bir figür çıkar. Aynı anda yanlarında getirdikleri yerli ölür.
Bu noktada roman birden biter. Kitabın editörleri tarafından yazılmış gibi görünen kısa bir not bölümünde, labirentteki semboller Arap harfleri ve Mısır hiyeroglifleriyle karşılaştırılır ve bunların "gölgede olmak", "beyaz olmak" ve "güney bölgesi" gibi anlamlara geldiği belirtilir.
Birkaç alıntı;
“Ancak okuyucunun da gördüğü gibi hem Augustus hem de ben kurtarıldık; ve kurtuluşumuz, bilge ve dindarların İlahi Takdir'in özel müdahalesine atfettiği, neredeyse akıl almaz derecede iyi şanslardan ikisi tarafından sağlanmış gibi görünüyordu.”
“Bu tür vizyonlar veya arzular -çünkü bunlar arzuya varıyordu-, o zamandan beri bana, insanlar arasındaki sayısız melankoli ırkının tamamında ortak olduğu konusunda güvence verdim; bahsettiğim sırada, bunları yalnızca, benim için belirlediğim bir kaderin kehanet niteliğindeki anlık bakışları olarak görüyordum. kendimi bir ölçüde yerine getirmek zorunda hissettim.”
“...burada şunu söylememe izin verin, son kısımlarında tamamen insan deneyiminin kapsamı dışında olan ve bu nedenle insan saflığının sınırlarının çok ötesinde olan doğadaki olayları içerdiği bulunacak olan bir anlatı, anlatacağım her şey için güven kazanma konusunda tam bir umutsuzluk içinde ilerliyorum...”
“Gerçekten de bu olayın gerçekleşmesi büyük bir şanstı; çünkü ne kadar önemsiz görünse de kaderimin gidişatı bu olaya bağlıydı.”
“Uygun bir istifleme dikkatsiz bir şekilde gerçekleştirilemez ve en feci kazaların çoğu, kendi tecrübelerimin sınırları dahilinde bile, bu husustaki ihmal veya bilgisizlikten kaynaklanmıştır.”
“Ancak mevcut örnekte hemen görülecektir ki, isyancıların kafasında, Rogers'ın hayaletinin gerçekten de onun iğrenç cesedinin yeniden canlandırılması olduğuna dair şüpheye dayanacak bir temelin gölgesi bile yoktu; en azından manevi imajı.”
“Korkunç lokma, somurtkan bir sıçrayışla Parker'ın ayaklarının dibine düştü.”
“Bu nedenle, tavsiyelerimden hemen sonra ortaya çıkan en talihsiz ve kanlı olaylara üzülmekten başka bir şey yapamasam da, yine de, uzaktan da olsa, bilimin gözüne en önemlilerden birini açmaya yardımcı olmaktan bir dereceye kadar memnuniyet duymama izin verilmeli. şimdiye kadar dikkatini çeken en yoğun heyecan verici sırlar.”
“Ama yolumuzun üzerinde kefenlenmiş bir insan figürü belirdi, boyutları bakımından insanlar arasında yaşayan herhangi birinden çok daha büyüktü. Ve figürün ten rengi karın mükemmel beyazlığındaydı.”
“Anlatısını tamamlayacak olan ve kendisi tarafından muhafaza edilen, ancak yukarıdakiler revizyon amacıyla yazıya geçirilmiş olan kalan birkaç bölümün, kendisinin de öldüğü kaza nedeniyle geri dönülemez bir şekilde kaybolmuş olmasından korkuluyor.”
“Çok kaygılı olduğumdan kitap okuyamıyordum.”
"Herhangi bir konuda olumlu ya da olumsuz önyargılarımız varsa, en basit gerçeklerden yaptığımız çıkarımlara bile tamamen güvenemeyiz."
“İnsan bazı ender anlarda, kendi canını pek umursamaz hâle gelebilir fakat ölüme yaklaştıkça hayata daha sıkı tutunur.”
“Uzun süre umutsuzluk içinde çektiğimiz acıları, ancak benzeri bir duruma düşenler anlayabilir.”
“Herhangi bir konuda olumlu ya da olumsuz önyargılarımız varsa, en basit gerçeklerden yaptığımız çıkarımlara bile tamamen güvenemeyiz.”
“Olayları hatırlıyorum ama bende uyandırdıkları hisleri hatırlamıyorum.”
" Her hangi bir konuda olumlu ya da olumsuz önyargılarımız varsa, en basit gerçeklerden yaptığımız çıkarımlara bile tamamen güvenemeyiz.! "
“Hayal gücü öyle yoğun işler ki, düşerken neler hissedeceğimizi hayal etmeye başlarız.”
Fransız yazar Jules Verne Poe'ya hayranlık duyuyordu ve 1864'te Edgar Poe et ses oeuvres (Edgar Poe ve Eserleri) başlıklı bir inceleme yazdı. Poe'nun Bir Haftada Üç Pazar öyküsü, Verne'in 1873 tarihli Seksen Günde Devr-i Âlem romanının muhtemel ilham kaynaklarından biriydi. Verne 1897'de Nantucketlı Arthur Gordon Pym'in Öyküsü'nün devamı niteliğindeki Buzlar Sfenksi (Le Sphinx des glaces) isimli romanı yazdı. Poe gibi Verne de, gerçeğe uygun çeşitli detayları kullanarak inandırıcı bir kurgu yaratmaya çalıştı. İki ciltlik bu romanda Halbrane gemisinin mürettebatının, Pym'in başına ne geldiğini araştırmaları anlatılıyordu. Yakın zamanda bu eserle ilgili de bir yazı kaleme almayı umuyorum.
Bir başka Fransızca devam romanı ise Dominique André tarafından 1947'de yazılan La Conquête de l'Eternel idi. Georges Perec'in e harfinin hiç kullanılmamış olmasıyla bilinen 1969 tarihli Kayboluş romanında ise, Kuzgun'un e içermeyen bir versiyonu yer aldı ve Poe'nun adındaki iki e harfinden kaçınmak için şair olarak Arthur Gordon Pym'in adı verildi.
Öykünün resmî olmayan bir başka devamı, Charles Romeyn Dake'in A Strange Discovery isimli romanıydı. Romanda anlatıcı Doktor Bainbridge, Dirk Peters isimli hastasının Gordon Pym ile Antarktika'da yaptığını anlattığı yolculuğu okuyucuya aktarır. Ayrıca romanda Poe'nun Kuzgun şiiri hakkında da bir tartışma yer alır. Poe ile güzel yolculuklar dilerim…