Merhaba değerli dostlar, Kırşehir sevdalısı bir kardeşiniz olarak, “Kırşehir’e Değer Katanlar” serisinde şehrimize katkı sunan kıymetli isimleri sizlerle paylaşmaya devam ediyorum.
Bugün ise, hem öğretmenliğiyle hem de Kırşehir’in kadın halk ozanı Ayşe Tekin’in hayat hikayesinden, türküleri, şiirleri ve bağlama çalmasıyla bir hanımefendiden bahsetmek istiyorum.

Kırşehir’in rüzgârında bir ezgi duyarsan, bil ki o ses, bir kadının gönlünden süzülüp geliyordur. O kadın Ayşe Tekin… Bozkırın ortasında sazıyla, sözüyle, suskun yürekleri konuşturan bir halk ozanı. Ama sadece bir ozan mı? Hayır. O, Anadolu kadınının sabrını, azmini, utangaç ama kararlı yürüyüşünü temsil eden bir hayat hikâyesi.

Ayşe Tekin 1955’te Kırşehir’in Yağmurlu Büyükoba köyünde doğmuş. Daha minicikken, iki yaşında şehir yollarına düşmüş ailesiyle. Geldikleri yer Çukurçayır Mahallesi… Hani her mahallenin bir sesi olur derler ya, işte o ses zamanla büyümüş, dalga dalga yayılmış. Ayşe Tekin, o sesin ta kendisi olmuş.

Babasının mesleği at arabacılık. Anası okuma yazma bilmez ama evin defterini kafasında tutar. Küçük bir bakkal dükkânı, helâl bir lokma… Dıştan yoksul, ama içten zengin bir yuva. Ayşe’nin kulağına halasının yaktığı ağıtlar, mahallede çalınan sazlar, düğünlerde dökülen türküler düşer düşmesine ama yüreğinde asıl olan, sabır, sevda ve sesin gücüdür.

Neşet Ertaş’ı duymuş çocukluğunda. Muharrem Ertaş, Hacı Taşan, Çekiç Ali... Bu isimler onun ustası olmamış belki birebir ama onların türküsüyle büyümüş. Yani sazı eline almadan önce, gönlüyle çalmaya başlamış. O zamanlar kadınlar öyle kolay kolay saz çalmaz. Hele ki toplumun “Kadına yakışmaz” dediği yıllar... Ama türkü gönle düşünce, sazı el tutar.

Ayşe Tekin’in hikâyesi burada sıradanlıktan sıyrılıyor işte. Ortaokulu Kırşehir’de bitiriyor. Liseyi Ankara’da, Yenimahalle Kız Meslek Lisesi’nde okuyor. Okusun ama evlenmek şartıyla diyor ailesi. O da “Tamam” diyor, sözünü tutuyor, okuldan sonra evleniyor. Eşi saz çalıyor ama şarkı söylemiyor. O yüzden “Ben çalayım, sen söyle” diyor. Ama gün geliyor, Ayşe abla içinden geçiriyor: “Türküyü ben söylüyorsam, sazı da ben çalarım!”

İşte o gün bir devrim başlıyor. Kadın başına saz çalınmaz diye korkan yüreği, yavaş yavaş alışıyor tellere. Eşi işe gidince evde gizlice saz çalıyor. Kimseye söylemeden, utanarak, ama usanmadan. Çünkü o aşk ile çalıyor. Aşk ile çalan yorulmaz der ya Neşet Usta… Ayşe de yorulmuyor.

Şiirlerini bir deftere yazıyor. Kimseye göstermiyor. Yıllarca... Ta ki, 2012 yılında Neşet Ertaş vefat edene kadar. O büyük ustaya 30 kıtalık bir şiir yazıyor. “Kaybolmasın bu şiir” deyip İl Kültür ve Turizm Müdür Yardımcısı Eyüp Temur’a teslim ediyor. O gün, işte dönüm noktası oluyor.

Şairler ve Ozanlar Derneği’ne giriyor. Kırşehir’in türkü gecelerinde boy gösteriyor. Sazını sırtlanıyor, yüreğini dile getiriyor. Sonra bir arkadaş diyor ki:
“Ayşe abla, sen neden halk ozanı belgesi almıyorsun?”

İşte o söz, Ayşe Tekin’i bugünkü unvanına taşıyan ilk adım oluyor. 2019’un sonunda, elinde sazıyla, Neşet’in türküsüyle jüri karşısına çıkıyor ve Kırşehir’in Kültür ve Turizm Bakanlığı onaylı ilk kadın halk ozanı unvanını alıyor. O günü şöyle anlatıyor:
“Göklere uçtum. Üç gün yere inemedim. Sanki havada yürüdüm.”

Bugün 300’e yakın şiiri var, 80’inden fazlası bestelenmiş. Her biri bir hayat, her biri bir duygu… Kiminde hasret, kiminde ayrılık, bazen deprem, bazen ana sevgisi… Ama hepsinin ortak noktası: Yürek. Çünkü Ayşe Tekin’in sazı dertli, sözü gerçek, gönlü Anadolu kokar.
Bu kıymetli eserlerin akademik dünyada da karşılık bulması uzun sürmemiş. Ayşe Tekin ile ilgili olarak hazırlanan yüksek lisans tezinde, kendisine ait tespit edilen 300 şiirin varlığı ve bunlardan 80 tanesinin bizzat kendisi tarafından bestelendiği kayıt altına alınmış durumdadır.
Söz konusu yüksek lisans tezi, Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Müzikoloji Anabilim Dalı’ndan Merve Tuğçe Ala tarafından hazırlanmıştır.
Tezde, Kırşehir’de yörenin müzik kültürü içerisinde yetişmiş ilk “kadın halk ozanı / âşık” unvanını alan Ayşe Tekin’in sanat yaşamına ve eserlerinin müziksel analizlerine detaylı şekilde yer verilmiş. Ayşe Tekin’e ait eserlerden seçilen 23 (yirmi üç) tanesi ses ve video kayıtları dinlenerek notaya alınmış; bu eserlerin ezgisel ve ritmik yapıları, Türk müziği makam ve usûl kuramı çerçevesinde incelenmiş.
Bu çalışma, hem Ayşe Tekin’in sanatsal birikimini hem de Kırşehir’in müzikal hafızasını belgelemek adına önemli bir kaynak olmuş.

Ayrıca Ayşe Tekin, Savaş Aslanderen tarafından kaleme alınan “Eskimeyen Öyküler” adlı şiir kitabına da katkıda bulunmuş. Yani onun sesi sadece türküyle değil, yazıyla da iz bırakıyor.

Hayatını sadece sanatıyla değil, ailesiyle de süsleyen Ayşe Tekin’in iki oğlu ve bir kızı var. Onlar için hem bir anne, hem bir ilham kaynağı olmuş. Çünkü o sadece saz çalmıyor, geçmişi dillendiriyor. Sadece şiir yazmıyor, geleceğe iz bırakıyor.

TRT belgeselini yaptı. Festivallerden ödülle döndü. Ama en çok kıymet verdiği iki şey hâlâ aynı: “Servetim” dediği defteri, “Tesellim” dediği sazı… Evet, bir kadının serveti bu kadar sade, bu kadar derin olabilir.

İşte biz böyle bir değeri, burnumuzun dibinde, Kırşehir’in topraklarında yetiştirmişiz. Çoğu zaman kıymetini geç fark ederiz böyle insanların. Ama onların sesi, geç de olsa yankılanır. Ayşe Tekin’in türküsü, artık sadece onun değil. Bu şehrin, bu bozkırın, bu toprağın türküsü.

Ve Murat UZUN diyor ki:

İyi ki varsın Ayşe Tekin. Türkülerle büyüdün, türkülerle büyüttün bizi. Sana bakınca umudu, emeği, sevgiyi görüyoruz. Bozkırda senin gibi bir çiçek açmışsa, demek ki bu topraklar hâlâ bereketli. Hayatında sana sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler dilerim.