Zweig bu novellası’nda bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanda içkin saplantıların ve dayanılmaz arzuların sınırlarında gezinir. Özgürce ve tutkuyla içgüdülerinin peşine takılan bir kadının bu kısa ve yoğun hikâyesi, kadın kalbinin sırlarına ermiş ustanın kaleminde olağanüstü bir anlatıya dönüşür. Yapıtı için mekân olarak muhteşem atmosferiyle Fransız Riviera’sını seçen Zweig, 1920’li yılların sonlarında Avrupa’nın “kibar” tabakasının ikiyüzlü ahlak anlayışına yönelik eleştirel tavrıyla dikkat çeker.
İki çocuğu ve kocasıyla tatile çıkmış bir kadının otelden aniden kaybolması ile büyük bir panik yaşanır. Sonradan fark edilir ki kadın kocasını ve çocuklarını bırakıp yakışıklı ve kibar bir delikanlı ile kaçmış. Bunun duyulması üzerine herkes kadını kınar fakat kim olduğu bilinmeyen, tek başına kadını savunan bir adam vardır. Onun savunması üzerine, artık yaşlanmış olmanın cesareti ve hayatının bir sırrını ifşa etmekten kendini alamayan bir kadının; kimseye anlatmadığı, senelerdir etkisinde kaldığı yirmi dört saatlik ders niteliğindeki anısını, kendisini anlayacağını düşündüğü o adama anlatır. Kumar masasında her şeyini kaybetmiş bir adamı nasıl hayata döndürdüğünü ve o adamın onu nasıl hayata küstürdüğünü anlatır. Tek solukta okuyabileceğiniz, kadının derin hissiyatının sizi alıp götürebileceği, bir insanı anlamak için sözcüklere gerek olmadığını hissedebileceğiniz bir eser bu.
Birkaç alıntı;
“Savaştan on yıl önce, Riviera'da, kaldığım küçük pansiyonda bir masaya oturmuştum. Masamızda hararetli bir tartışma vardı. Bu, anlaşılmayan bir şekilde sertleşerek karşılıklı nefrete dönüşen bir tartışmaydı. Çoğu insanın kıyaslama gücü körelmiştir. Onlara doğrudan dokunmayan, herhangi bir zorlamayla duyularının en derinine kadar etki etmeyen şey, onların neredeyse hiçbir zaman harekete geçirmez ancak gözlerinin önünde olan şeyler, duygularına etki ederek bazen benliklerinde ölçüsüz bir tutkuyu ateşler; işte o zaman kayıtsızlıklarının yerini uygunsuz ve abartılı bir öfkenin aldığından söz edebiliriz.”
“Davranışlarımızın aşırılık anlarında zorla gerilen insan doğası çoğu kez öyle trajik bir ifade oturtur ki yüzümüze,bunu ne bir resim ne de bir kelime, şimşek hızıyla inen bir darbeye benzeyen o ifade kadar güçlü yansıtabilir.”
“Çok haklısınız: Hakikatin yarısının hiçbir değeri yoktur, tamamı olmalıdır.”
“Eğer belli bir amacınız yoksa yaşamak bir hatadır.”
“İnsanların minnettarlığını pek sezemeyiz, en minnettar olanlar kendilerini ifade edecek sözcükleri bulamazlar, kafaları karışarak susarlar, uyanırlar ve bazen de duygularını dışa vurmamak için tutulup kalmış gibi yaparlar.”
“Bir kadının duyguları her şeyi bilir, kelimeler olmadan da, bilinçli olmadan da.”
“Ne daha önce ne de daha sonra o saniyede yaşadığım şaşkınlığı ve öfke dolu çaresizliği yaşamadım, her şeyi göze almaya hazırken – biriktirdiğim, üst üste yığdığım, bir arada tuttuğum hayatımı bir teknede fırlatıp atmaya hazırken- ansızın karşımda bir anlamsızlık duvarı bulmuştum ve benim ihtirasım bu duvara elinden bir şey gelmeden toslamıştı.”
“Tumturaklı bir ifadeyle ruh, akıl, duygu, acı dediğimiz şeyin ne kadar zayıf, zavallı ve kaygan bir öz olduğunu yeniden dehşetle seziyorum, çünkü bunların hepsi aşırı dozda olsalar bile ıstırap çeken insanı, acılar içindeki bedeni paramparça etmeye yetmiyor, insan düşüp ölmek, yıldırım çarpmış bir ağaç gibi yere yıkılmak yerine, bunun gibi saatleri kanı damarlarında dolaşmaya devam ederken atlatıyor.”
“Acılar korkaktır, yaşamayı fazlasıyla talep edersek korkup geri çekilir, bu talep ruhumuza gömülü aşırı ölüm isteğinden daha güçlü bir şekilde etimize gömülüdür.”
“Ama ne de olsa zaman çok güçlüdür, insanın yaşının da bütün duyguların üzerinde, onları değersiz kılan tuhaf bir kudreti vardır. Ölümün yaklaştığını hissederiz, kara gölgesi yolumuza düşer, nesneler daha az parlak görünür, insanın içteki duyularına işlemezler, tehlikeli güçleri epey zayıflar.”
“Yaşlanmak, artık geçmişten korkmamaktan başka nedir ki.”
Hikayede, Monte Carlo'da bir gece, intiharın eşiğindeki başarısız bir diplomatla karşılaşan kadının toplamdaki bir gününü anlatır. Ancak söz konusu zaman aralığı, kadının hayatının en heyecanlı ama sonu hayal kırıklığı ile biten en korkunç günüdür. Buna tanık olmak, gelinen noktayı değerlendirmek ve farklı doğrultularda değerlendirmeler yapma imkanı buluyorsunuz satırlar arasında kaybolunca.