Ağa’nın Sessiz Hatırası

Bir akşam ağa dedi ki:

“Ben de sevdim, ben de çoban oldum gönlümde.
Koyunlarla dertleştim, ben de sustum senin gibi.”

O an Horan anladı ki, bu aşk sadece kendisinin değil,
insanın yaratılışından gelen bir kaderdi.
Her gönül, kendi imtihanını yaşardı.
Ağa da bir zamanlar bir “âşık Çoban’mış” meğer.
Belki de o yüzden Horan’ı sever, ama imtihanını ağır kılardı

Tuzla Gelen Sınav

Bir gün ağa dedi:

“Bu işi tuzluk paklar.”

Çoban tuzu koyunlara serdi.
Oysa bilir ki, tuz demek imtihan demektir.
Koyunlar susayacak, Kızılırmak’a koşacaktı.
Ama bu sadece koyunların değil, aşkın da sınavıydı.

“Çoban kavalını eline alır,
Koyunları yemler, tuzlaya salır.
Aklında hep ağanın kızı kalır,
Çoban çalar, koyunlar mesajı alır.”

Ağa, sessizce izlerdi onu.
Kavalın sesinde hem geçmişinin yankısını, hem geleceğinin cevabını duyardı.
O ses, âdeta kaderin dili olmuştu.

Kızılırmak Ufukta Göründü

Çoban bir gece yıldızlara bakarak düşündü:
“Ben mi sınanıyorum, yoksa ağa mı?
Bu aşk mı imtihan, yoksa sabır mı?”

Kavalın sesi Kızılırmak’a kadar ulaştı.
Sular duruldu, rüzgâr sustu.
Aşk artık sadece iki gönlün değil, bütün varlığın sırrı olmuştu.

Ve böylece destanın ikinci perdesi başlamadan önce,
Kızılırmak, uzaktan kıvrıla kıvrıla fısıldadı:

“Gel, ey âşık çoban.
Sırrın suyun içinde, imtihanın bendedir…”