Dışarıda aramaya gerek yok.
Eskiden esnaf, mahallenin büyüğü, abisi, dert ortağıydı.
Bir ekmek verip "yarın verirsin" diyen o güven timsali insanlar, bugün yerini fırsatçılığa, vicdansız kazanca, kalpazanlığa bırakmış durumda. Ahlak terazisinin şaştığı bir dönemdeyiz; çok kazanmak, artık başarı değil, bir meziyet gibi sunuluyor.
Esnafın hırsını konuşurken arkadaşlara başımda geçen olayı anlatım, açılışa götürmek için pastaneden hediye olarak çikolata almak istedim bir kilo çikolata 750 TL dedi tamam dedim çikolatayı pakete dizdi paketi hediye uslunca paketledi kurdelesini kesti.
Çikolatayı bir tartar mısın dedim, teraziye koyduğunda 800 gram kutunun ağırlığıyla beraber satıcıya bir kilo demiştin, bu niye böyle dediğimde aldığım cevap ”çikolata kutuyla satılır dedi” kutuyla satılırsa ben kutuyla almadım açık çikolatadan aldım bunu neden önce demedin.
Vicdan terazisi körelince, denetleme, Allah korkusu aramayınız.
Arının görmediği bal, sütü olmayan peynirin, domatesin olmadığı salçanın, üzümü olmayan pekmezin satıldığı bir ülkedeyiz.
“Süte su karıştı, sonra söze yalan, mideye haram...
İşte orada bozuldu insan” deyimi ne güzel…
Ne yolla kazanıldığı, kimi ezdiği, kime zarar verdiği ise kimsenin umurunda değil.
Bir koli suyu 75-80 liraya alıp, tek şişesini 20 liraya satmak nedir?
Bu matematik değil; bu vicdanın iflasıdır.
Bu, "kazanç" değil, düpedüz sömürüdür.
Kâr değil, insanların temel ihtiyacını fırsata çevirmekle elde edilen haksız bir kazançtır.
Yabancı sömürge devletlerinin yaptığıyla, bu zihniyet arasında ne fark var?
Dışarıdan bir düşman aramamıza gerek yok; çünkü içimizdeki esnaf, halkı kendi elleriyle sömürmeye razı hale gelmiş.
Bu da bizi acı bir gerçekle yüzleştiriyor: Ahlak kalmayınca, kazanç nimet değil beladır.
Bereketten uzaklaşan bir kazanç, kişiyi sadece daha fazla açgözlü yapar. Çünkü bereket, sayıların değil, helalin içindedir.
Azıcık ama helal kazanç, çokça ve haram karışmış kazançtan daima üstündür.
Lakin günümüzde birçok esnaf, “çok kazanmak” uğruna insanlığını kaybetmiş, vicdanını ise etiketlerin arkasına saklamış durumda.
Bugün suyu bile altınla yarışan fiyatlara satmak, sadece ekonomik şartların sonucu değil; aynı zamanda vicdanın körelmesinin de bir yansımasıdır.
Bu düzenin içinde, halk birbirine merhametini yitirirse, hiçbir dış güç gelip bu milleti yıkamaz.
Çünkü en büyük çöküş, içeriden başlar.
Sonuç olarak, asıl mesele dışarıdaki düşman değil; içimizdeki ahlaki çürüme.
Bugün bizleri Amerikalılar ya da İngilizler değil, kendi ellerimizle büyüttüğümüz fırsatçı zihniyet sömürüyor.
Ve bu zihniyeti besleyen her kuruş, aslında kendi vicdanımıza vurduğumuz bir darbedir.