Yaz tatili sona erdi, yeni bir eğitim-öğretim yılı başlıyor.
Çocuklar okula dönüyor, veliler yeniden okul seçme, kaynak bulma, yol haritası çizme telaşında.
Yıllardır değişmeyen bir manzara bu.
Ama içeriği ne kadar değişti, orası tartışılır.
Bu yıl yine büyük hedeflerle eğitim yolculuğuna çıkıyoruz ama taşıdığımız yük her zamankinden daha ağır.
Son günlerde gündemi meşgul eden gelişmelerden biri, okullarda tekrar tek tip kıyafet sistemine geçilmesi oldu.
Çocuklar artık forma giyecek.
Kimi buna özlemle yaklaşıyor, kimi özgürlük alanının daraltıldığını savunuyor.
Ancak asıl soruyu kimse sormuyor: Kıyafet değişince eğitim düzelir mi?
Türkiye'de eğitim, uzun zamandır bir yazboz tahtası.
Her gelen yönetim kendi anlayışına göre sistemi baştan sona yeniden şekillendiriyor.
Müfredat değişiyor, sınav sistemi değişiyor, okul türleri artıyor, ama kalite yerinde sayıyor.
Eğitimin içi boşalmış durumda.
İdealsiz, motivasyonsuz, gelecek kaygısı olmayan bir gençlik yetişiyor.
Her imkâna sahip, ama yönsüz.
Bugün her evde internet var, bilgisayar var, özel ders var.
Okullar lüks, sınıflar donanımlı.
Ancak sınıfta derse ilgisiz, sıkılmış öğrenciler oturuyor.
Ders çalışmayı sevmeyen, hedefi olmayan bir nesil…
Oysa biz bu imkanlara sahip olmadan da öğrenmeye aç bir ruha sahiptik. Soru sorardık, merak ederdik.
Şimdi çocuklara her şey sunuluyor, ama değer verilmediğini hissediyorlar. Çünkü eğitim sadece bilgi aktarmak değildir; karakter inşa etmektir, yön göstermektir, ideal aşılamaktır.
Bu noktada ailelere de bir ayna tutulmalı.
“Biz onlar için çalışıyoruz” diyen ebeveynler, çocuklarıyla geçirecek beş dakikayı bulamazken, sosyal medyada saatler harcayabiliyor.
Peki, sormak lazım: Çocuklara her imkânı sunmak, onları iyi bir geleceğe taşır mı?
Yoksa bu sadece vicdanımızı susturmanın bir yolu mu?
Eğitimin en önemli aktörü öğretmen.
Ancak bugün öğretmenlerin hali de öğrencilerden farklı değil.
Eskiden öğretmen bir duruştu.
Sadece bilgisiyle değil, kıyafetiyle, konuşmasıyla, hatta yürüyüşüyle bile bir rol modeldi.
Şimdi ise öğretmenlerin bir kısmı sahne sanatçısı gibi; saçları Topuzlu ve renkli, kulakta küpe, kılık kıyafet serbestliğinin sınırı yok.
Disiplin deseniz kalmamış.
Otorite yitirilmiş, saygı zedelenmiş.
Peki, böyle bir ortamda öğrenci kimden ilham alacak?
Öğrencilere tek tip kıyafet zorunluluğu getiriliyor.
Peki ya öğretmenlere?
Onlar için neden hâlâ bir standart yok?
Gençler kime özenerek büyüyecek?
Eğitimin ahlak temelli bir yapı olduğunu, önce öğretenin ahlaklı, disiplinli, örnek biri olması gerektiğini unuttuk.
Eğitimciler örnek olmazsa, çocuklar nereye tutunacak?
Kıyafet düzenlemeleri, eğitimde fırsat eşitliği sağlamak açısından önemli olabilir.
Özellikle geçmişte siyah önlük ve beyaz yaka uygulaması, zenginle fakiri aynı sınıf ortamında eşitleyen, aidiyet duygusu kazandıran bir anlayışın ürünüydü.
Bugün ise kıyafetler, marka yarışı hâline geldi.
Okula defileye gelir gibi gelen öğrenciler var.
Bu, sadece görünüşte değil, zihinsel ayrışmayı da beraberinde getiriyor.
Ancak mesele sadece önlük giyip giymemek değil.
Sorunun kökü daha derinde.
Tek tip kıyafetle görüntüyü düzeltebilirsiniz, ama eğitimin kalitesini kıyafetle ölçemezsiniz.
Biz önce eğitimcileri yeniden inşa etmeliyiz.
Mesleğini severek yapan, öğrenciye değer veren, örnek alınacak öğretmenler yetiştirmeliyiz.
Onlar disiplinli olursa, öğrenciler de olur.
Onlar ahlaklı olursa, öğrenciler de ahlaklı olur.
Onlar hedef sahibi olursa, gençler de bir yol bulur.
Bugün eğitim sistemine yeniden şekil vereceksek, bunu önce öğretmen üzerinden yapmalıyız.
Kılık kıyafet mi konuşacağız?
Buyurun, önce öğretmenlerden başlayalım.
Çünkü geleceği şekillendirecek olan, öğrencinin sırtındaki önlük değil; karşısındaki öğretmenin duruşudur.