Türkiye, ne yazık ki sömürge madenciliğine kapılarını açmış durumda. Avrupa’nın, Amerika’nın, Kanada’nın ve Çin’in Yahudi dev sermaye grupları, şimdi gözlerini bizim topraklarımıza çevirmiş durumda.
Kırşehir’in kalbine siyanür dökmek isteyenlerin adı yatırımcı değil; talancı. Onlar zenginleşirken, biz toprağımızı, sağlığımızı ve geleceğimizi kaybedeceğiz.
Bu durumun farkında olan vatandaşlarımız derin bir kaygı yaşıyor.
Son aylarda ilimizde bir maden tartışması gündemde.
Kırşehir’in bakir doğası, dışarıdan gelen şirketlerin işgaline açık hale gelmiş durumda.
Bunun farkında olan duyarlı vatandaşlar tepkilerini gösteriyor.
Ancak bu mücadelede bile birlik olamıyoruz.
Bugün bir avuç şirket, aldığı ruhsatlarla şehrimizin yaşam alanlarını tehdit ediyor.
Gözümüzün önünde güzelim Kırşehir doğası kirletilmek isteniyor.
Buna karşı ses çıkaranları ise bazen hor görüyor, bazen kınıyoruz.
Oysa siyanürle yapılan her türlü madenciliğe karşı durmak insanlık görevidir.
Neden aynı noktada birleşemiyoruz?
Neden particiliği, kutuplaşmayı, suçlamaları bir kenara bırakamıyoruz?
Bu şehirde yapılacak her türlü yatırımı, her faydalı faaliyeti birlikte değerlendirelim.
Ama doğamıza, suyumuza, geleceğimize zarar verecek yatırımlara karşı da omuz omuza duralım.
“Başkan şunu dedi, vekil bunu söyledi” diyerek oyalanmak bize hiçbir şey kazandırmaz.
Gerçekten haklı olduğumuz konularda neden bir araya gelemiyoruz? Neden halkın yanında durmak yerine batı sermayesinin taşeronluğunu yapıyoruz?
Anadolu’nun kalbi olan Kırşehir’in doğasını kirletmek isteyen doyumsuz sermayeye karşı birlik olmalıyız.
Bugünden tedbir almazsak, topraklarımız zehirlenir, insanımız hastalanır, geleceğimiz yok olur.
Bu şirketlerin umurunda değil; onların derdi sadece kâr, bizimse hayatımız söz konusu.
Unutmayalım: Sermaye altını alır, siyanürü, molozu, cürufu ve çöplüğü bize bırakır.
Bugün Türkiye’nin birçok bölgesinde maden ocaklarının çevreye verdiği zarar konuşuluyor.
Aynı zarar, yarın gönül şehri Kırşehir’in topraklarına yansıyacak.
Bu sadece doğanın değil, geleceğimizin yıkımıdır.
Su havzaları yok olacak, topraklarımız bereketini kaybedecek.
Gerçek şu ki: Maden işletmesi yapılan hiçbir ülke halkı bu işten zengin olmamıştır.
Sadece o madeni işleten şirketler kalkınmıştır.
Yüzyıllardır bu böyledir.
Yöre halkı madenle değil, tarımla ve hayvancılıkla kalkınır.
Aksi halde sadece sıkıntı çeker.
Bu yüzden halkımızın bilinçlenmesi gerekiyor.
Maden ocaklarının açıldığı diğer bölgelerdeki insanların yaşadıklarını dinleyelim, ders çıkaralım.
Biz millet olarak soba bizi yakmadan sobanın yaktığına inanmıyoruz.
Ama artık sobaya el sürmeden yanabileceğimizi anlatmamız gerek.
Burada söz konusu olan sadece insan değil, tüm canlı yaşamı.
Endemik bitkiler, doğada yaşayan hayvanlar, arılar, kuşlar, su kaynakları, tarım alanları…
Hepsi tehdit altında.
Kırşehir’de tarım ve hayvancılık dışında geçim kaynağı yok.
Bu da elimizden giderse, bu şehre ihanet etmiş oluruz.
Biz madene karşı değiliz.
Biz talana ve toprağımızı sömürenlere karşıyız.
Bizim istediğimiz şey, gerçekten doğaya zarar vermeyen yatırımlar yapılması.
Ancak vahşi kapitalist sömürü düzeniyle bunun mümkün olduğuna inanmıyoruz.
Çünkü bu anlayış hep “ben” der, hiçbir zaman “biz” demez.
Kırşehir halkı olarak bu sömürü düzenine karşı birlikte durmalıyız. Doğamıza, suyumuza, geleceğimize sahip çıkmalıyız.
Siz değerli Kırşehir sevdalıları sizlerde yorumlarınızla sesinizi yükseltiniz.