Muhtarlar, Talepler ve Köy Gerçekleri Üzerine Bir Ziyaret Notu…
Geçtiğimiz günlerde Kırşehir İl Genel Meclis Başkanı Sayın Bülent Ozan’ı makamında ziyaret ettim.
Başkan yoğun.
Toplantıdan çıkıyor, bir diğerine giriyor.
Biz de “çıkışta bir selam veririz” diyerek bekledik.
Beklerken bir manzara dikkatimi çekti: Başkanlık makamının önü adeta küçük bir kalabalık.
Kimler mi var?
Elinde talebi, dosyası, dilekçesiyle sırasını bekleyen muhtarlar...
Her biri köyünün bir sorununu getirmiş, çözüm arıyor.
Bülent başkanla Sohbet edelim dedik, ama mümkün değil; zira odanın önü ve makam köy muhtarlarıyla dolup taşmıştı.
Muhtarlardan bize sıra gelmiyordu.
Beklerken ister istemez kulak misafiri oldum taleplere.
Her muhtar ayrı bir dertle gelmiş.
Kimisi içme suyu istiyor, kimisi yol, kaldırım taşı, kimisi kum, çakıl...
Her köyün hikâyesi başka, ihtiyaçları farklı, ama beklentiler ortak:
"Devlet yapsın."
“Her şey neden devletten bekleniyor?” sorusu geldi aklıma.
Her köyün farklı ihtiyacı olabilir ama hepsi devletten çözüm bekliyor.
Bu durum sürdürülebilir mi?
Sohbete katıldığımda biraz da farklı bir açıdan konuyu ortaya koydum: "Devlet, bazı kurumları güncel şartlara göre yeniden düzenledi.
Okulları, sağlık ocaklarını, bazı belediyeleri kapattı ya da birleştirdi.
Belki de muhtarlık sistemi de yeniden düşünülmeli," dedim.
Bugün birçok işlem dijital ortamdan yapılabiliyor.
E-Devlet sayesinde vatandaş birçok belgeye muhtar olmadan ulaşabiliyor. O halde muhtarların bugünkü rolü nedir?
Sadece evrak düzenlemek mi?
Yoksa köy halkıyla devlet arasında gerçek bir köprü olmak mı?
Ben, köylerde hizmet anlayışının da değişmesi gerektiğini düşünüyorum.
Bir örnek verdim: Şehirlerde apartmanlar, siteler kendi içinde
Yönetim kurulları var, başkanları var.
Harcamaları aidatlarla karşılanıyor.
Devlet bu alanlara müdahale etmiyor.
Peki, köyler neden benzer bir yapıya kavuşmasın?
Devlet temel altyapıyı sağladıktan sonra yönetimi köy halkına devretse, köylü de hizmet karşılığında kendi katkısını yapsa olmaz mı?
Bugün köyde yaşayan birçok vatandaş devletten yol, su, temizlik, güvenlik gibi hizmetleri talep ediyor ama bu hizmetlerin karşılığında bir vergi ödemiyor.
Bu sürdürülebilir bir yapı değil.
Elbette bu düşüncelerimi ifade ederken bazı muhtarların hoşuna gitmedi. Ancak odadaki birçok kişi fikirlerime katıldı.
Gerçekleri konuşmazsak çözüm de gelmez.
Derdimizi sürekli yukarı taşımakla değil, birlikte sorumluluk alarak çözmeliyiz.
Sohbetin arasında bir an dönüp Başkan Bülent Ozan’a, “Senin işin çok zor başkanım,” dedim.
Muhtarlar talepleriyle, vatandaş beklentileriyle kapıyı aşındırıyor.
Bugün iyi çözüm getiren başkan, yarın bir isteğe ‘hayır’ dediğinde eleştiriliyor.
Köyleri yaşanabilir kılmak için sadece devlete değil, köy halkına da görev düşüyor.
Ortak akıl, ortak çözümle...
Oda dolup taşarken bir kez daha anladım ki:
Hizmet yalnızca devletten beklenmemeli.
Sorumluluk da paylaşılmalı.
Aksi halde ne başkanlara huzur kalır, ne köylere çare...