Anadolu adeta kaynıyor.
Yer altındaki hareketlilik neredeyse tüm şehirlerde, kasabalarda ve köylerde hissediliyor.
Her sarsıntı halkı tedirgin ediyor; insanlar artık depremden korkar hale geldi.
Ancak korkuyla yaşamak bir çözüm değil.
Asıl ihtiyacımız olan şey, korkuyu değil güveni inşa edecek projelerdir.
Bu topraklarda yaşamak kaderse, depremler de kaçınılmaz gerçeğimiz. Ama çürük binalar kader değil!
Sağlam yapıların ayakta kaldığı, çürüklerin ise çöktüğü örneklerle dolu dünya.
Suçlu ne doğa ne de fay hattı; suçlu, denetimsiz yapılaşmayı görmezden gelen zihniyettir.
Deprem oluyor, evet.
Olmaya da devam edecek.
Ama biz hâlâ geçmişin enkazı altında gelecek kurmaya çalışıyoruz.
Oysa çözüm belli:
Depreme dayanıklı yapılar inşa etmek.
Sağlam zeminler üzerinde, doğru malzemelerle, bilimsel veriler ışığında, dürüst müteahhitlerle ve şeffaf denetimle inşa edilen binalar hayat kurtarır.
Bugün İstanbul sallanıyor.
Ama İstanbul’un sarsılması, sıradan bir şehrin sarsılmasına benzemez. Yirmi milyondan fazla insanın yaşadığı, yatırımın, üretimin ve ticaretin kalbinin attığı bir metropol.
İstanbul’un ayakta kalması, Türkiye’nin ayakta kalmasıdır.
Bu nedenle riskin merkezi olan bu şehir artık tek başına bu yükü taşımamalı.
Yatırımlar Anadolu şehirlerine yayılmalı.
Yeni sanayi bölgeleri, limanlar, yaşam alanları Anadolu’ya taşınmalı.
Nüfus dağılımı dengelenmeli.
İnsanlar artık korkuyla değil, umutla yaşamak istiyor.
Kader Değil, Karar Meselesi: Güvenli Kentler istiyor.
Her gün sallanan İstanbul'da halk huzur arıyor.
Ancak bu huzuru sağlayacak olan şey açıklamalar değil, somut adımlardır. Bilim insanlarının uyarılarını dikkate almalı, laf kalabalığıyla değil, akılcı planlarla hareket etmeliyiz.
Deprem gerçek.
Bunu inkâr edemeyiz.
Ama her sarsıntıda halkı yalnız bırakmak da bir tercihtir.
Devletin, belediyelerin ve ilgili tüm kurumların görevi artık halkı korkuyla baş başa bırakmak değil, geleceğe umutla bakacak projeler sunmaktır.
Şimdi artık geçmişi konuşma zamanı değil.
"Bugünden sonra ne yapacağız?" sorusuna güçlü cevaplar verme zamanıdır.
İnsanların güvenle yaşayabileceği kentler inşa etmek, sorumluluk sahibi herkesin önceliği olmalıdır.
Depremle yaşamayı öğrenmek değil, depreme rağmen yaşanabilir kentler kurmak zorundayız.
Depreme Hazır Değilsek, Geleceğe Hazır Değiliz.