Paranoyak bir yönetici, tehlikeyi  şahsından uzak tutmak için  her aracı kullanan biri olarak tanımlanabilir.

Dünyevi yöneticiler  Tanrıdan daha talihsizidirler; çünkü  kendileri de sonsuza kadar yaşayamazlar ve  tebaaları  onun günlerinin de sayılı olduğunu, bu sonun da diğer insanlarınki gibi  şiddet kullanımıyla  hızlandırılabileceğini bilir.Hiç bir yönetici  kendisine tabi olanların  itaatinden kalıcı olarak  emin olamaz. Kendilerini öldürmesine izin verdikleri sürece o huzur içinde uyuyabilir ama  içlerinden biri  onun hükmünden  kaçar kaçmaz  tehlike altındadır demektir.

Bu tehlike duygusu  bir yöneticide her zaman tetikte bekler. Pek çok barbar yönetici ,kurbanlarını etrafında , onları her zaman görebilecekleri bir yerde , yığınlar halinde biriktirmeye özen göstermiştir:ancak adetlerin böyle biriktirmelere karşı olduğu yerde bile , yöneticilerin düşünceleri hep bu yığınlarla meşgul olmuştur.

İmparator Domitianus’un bu türden meşum bir oyun tertiplediği söylenir.Düzenlediği ve hiçbir zaman  aynı biçimde tekrarlanmayan yemek, bu paranoyak yöneticinin  en derinlerdeki doğasına ilişkin  çok net bir tablo çizmektedir. M.S.150235 yılları arasında yaşamış Romalı yönetici ve Tarihçi Dio Cassius’un  olaya ilişkin tasviri şöyledir: “Bir  başka vesileyle senatörler ve şövalyelerin önde gelenlerini şöyle ağırladı.Her tarafı, tavanı, duvarları ve zemini simsiyah bir oda hazırladı ve çıplak zeminin üzerine  aynı renkte çıplak koltuklar koydurdu.Sonra konuklarını gece yarısı tek başlarına , yanlarında adamları olmaksızın içeriye davet etti.İlk önce her birinin yanına, üzerinde konuğun adı yazılı  mezar taşı şeklinde bir tahta ve mezarlarda sallanan türden  küçük bir lamba yerleştirdi.Sonra aynı şekilde siyaha boyanmış çıplak erkek çocuklar  hayalet gibi içeriye girdiler ve konukların etrafında  dehşet uyandıran bir dansla döndükten sonra  ayaklarının dibindeki yerlerini aldılar.

Bundan sonra, ölülerin ruhlarına kurban adanırken yaygın olarak sunulan şeylerin hepsi, tabi siyah tabaklar içinde  önlerine kondu. Sonuç olarak her bir konuk korkup, titredi ve sürekli, az sonra gırtlağının kesileceği korkusu içinde kaldı.Domitanus hariç herkes ölüm selsizliği içindeydi. Sanki çoktan ölüler alemine  karışmışlardı. İmparatorun kendisi de yalnızca ölüm ve katletmeyle ilgili  konularda konuşuyordu.

Sonunda gitmelerine izin verdi ama önce girişte bekleyen kölelerini uzaklaştırdı ve  onları arabalarıyla götürmek üzere  tanımadıkları başka köleler verdi. Bunu yapmakla onları daha da çok korkuttu. Her bir konuk evine ancak varmış ve tekrar soluk almaya başlamışlardı ki, Augustus’tan  bir ulağın geldiği söylendi onlara. Bu kez her halükarda sonlarının geldiğini  düşünürken, biri gümüşten yapılmış mezar taşını, diğeri de sırayla, yemekte önlerine konan,  çok pahalı bir malzemeden yapılmış olan tabaklar gibi şeyleri getirdi. Son olarak da her konuğun hayaleti olan, artık yıkanmış ve süslenmiş erkek çocuk getirildi. Böylelikle bütün geceyi dehşet içinde  geçirdikten sonra armağanlarını aldılar..

Domitianus’un konuklarını içinde tuttuğu sürekli dehşet durumu  onları konuşamaz hale getirmişti. Yalnızca o konuştu. Ölümden ve öldürmeden söz etti. Sanki hepsi ölmüş, bir tek o yaşıyormuş gibiydi. Bu yemekte konuk kılığında olsalar da , bütün kurbanlarını – çünkü kendilerini kurban gibi görmüş olsalar gerek-  bir araya topladı ve  onlara hitap etti. Kendisi de bir ev sahibi kılığındaydı ama  gerçekte hayatta kalandı. Hayatta kalan olarak durumu yalnızca her bir konukla ilişkisi içinde onaylanmakla kalmayıp aynı zamanda ustalıkla çoğaltıyordu da. Konuklar ölü gibiydiler ama o hala onları öldürebilecek konumdadır. Böylelikle tam da  hayatta kalma süreci yakalanmış olur. Onları bırakarak affetmiş olur. Ancak onları tanımadıkları kölelere teslim edince  yine korkuyla titrerler. Evlerine ulaştıklarında  yine onlara ölüm ulakları yollar. Ama bu ulaklar hediyeleri getirir ve hediyelerin içinde en büyüğü, yani yaşam bulunur. Adeta Dominitaus  onları hayattan koparıp ölüme yollayabilmekte  ve tekrar hayata döndürebilmektedir. Bu, ona düşlenebilecek  en yoğun  iktidar duygusunu  vermiştir ve bunun sonuna kadar tadını çıkarmıştır.