YOKSULLUK BU HALKIN KADERİ DEĞİL, SİZİN ESERİNİZ!

Abone Ol

Boş tencereyle sokağa çıkmak yetmez!
CHP Kadın Kolları, 17 Ekim Dünya Yoksullukla Mücadele Günü'nde 81 ilde eş zamanlı olarak “Boş tencereni al, sen de gel!” sloganıyla eylemler düzenledi.
Yoksulluğa karşı mücadele etmek için önce o yoksulluğun ne olduğunu yaşayacaksınız!
İki gün doğalgazsız oturun, bakalım neymiş yoksulluk.
Çocuğunu okula aç gönderen bir anneyi dinleyin, “eşitlik” lafı ağzınızda nasıl eğriliyor görün.
Market raflarına sadece bakıp çıkmayı öğrenin, paylaşımın ne olduğunu anlayın.
Yoksulluk bu halkın kaderi değil, sizin eseriniz!
Sistemi zenginler kurdu, fakirlere ise kader deyip sabretmesini öğrettiniz.
Siz paylaştıkça değil, susturdukça büyüdünüz.
Ancak sormadan edemiyorum: Bu boş laflar, afişlerdeki sloganlar, meydanlardaki gösteriler gerçekte neye hizmet ediyor?
Yoksulluğu gerçekten yaşayanlar için sloganlar bir şey ifade etmiyor artık.
Çünkü o boş tencere yalnızca eylemlerde taşınıyor, sofralarda ise gerçekten boş.
“Meydanlara tencerenle gel” diyenlerin ise mutfağı dolu, kileri tıka basa. Tuzu kuru olanların açlık üzerinden politika yapması ne kadar samimi olabilir?
Fakirlik üzerinden edebiyat yapılıyor ama gerçek edebiyat acının içinden doğar, dışından değil.
Yıllardır siyasette etkin olanlar şimdi çıkıp yoksulluğa karşı slogan atıyorlar.
İyi de bu halkı yoksul eden kim?
Demokrasi elbisesi altında kimler yönetti bu ülkeyi bu hale gelene kadar?
Makamları olan, maaşları düzenli yatan, evleri arabaları olan insanlar şimdi yoksulluğun edebiyatını yapıyor.
Bu halk, boş sloganlara değil, gerçek çözümlere muhtaç.
Fakirlik kader değildir; ama bu düzen değişmediği sürece kader gibi yaşamaya mahkûmuz.
Düzenin ezileni ağlıyor, ezen zümre eylem diyor.
Geçim derdinden yoksulluk sınırının altında gariban inliyor.
Cebi dolu, üzeri kürklü, ayakkabısı deriden tencere, tava çalıyor.
Zenginle fakir arasındaki uçurum, birkaç afişle, birkaç yürüyüşle kapanmaz.
Adil bir düzen için, önce zenginin sofrasındaki kuş sütünü paylaşması gerekir.
Fakirin sofrası açık, ama üstünde yemek yok.
Zenginin ise sofrasında yok yok.
Böyle bir ülkede adaletten, eşitlikten, özgürlükten söz edilemez.
Dünya üzerindeki gelir dağılımına bakın.
Sanayi devriminden bu yana servet, küçük bir azınlığın elinde toplandı.
Emperyalizm her geçen gün büyüdü, sömürge düzeni farklı formlarla devam etti.
Bu düzen, zenginleri daha zengin, fakirleri daha fakir yaptı.
Ve ne yazık ki bu düzende, fakire umut satmak da bir yöntem haline geldi.
Fakire umut vermekle yetinmeyin!
Fakirin hakkını verin.
Zengin, malını paylaşmadıkça; fakir, hakkı için ayağa kalkmadıkça bu düzen değişmez.
Birileri meydanlarda “fakirliğe karşıyız” diye bağırırken, arkada kendi menfaatlerini koruyor.
Çünkü sistem bu: Zenginler konuşur, fakirler sabreder.
Zenginler yönetir, fakirler yaşamak için direnir.
Bu düzen böyle gitmez.
Zengin malını paylaşmadıkça, fakir hakkını almaya kalkmadıkça bu düzen değişmeyecek.
Boş tencerelerle yürümek değil, o tencereleri dolduracak iradeyi göstermek gerekir.