ŞEHİRDEKİ KÖY.

Sanayisiz Kentleşmenin Bedeli: Şehirdeki Köy.
Türkiye’de şehirler büyüdü ama kentleşme gerçekleşemedi. Çünkü bu topraklarda kentlileşme süreci, doğal bir sanayileşmenin sonucu olarak yaşanmadı.
Bu durumun başlangıcı, II. Dünya Savaşı sonrası ABD’nin Türkiye’ye gönderdiği traktörlerle başladı.
Tarımda makineleşme, köylerde insan gücüne olan ihtiyacı azalttı ve köylü büyük bir belirsizliğin içine itildi. Geçim sıkıntısı yaşayan milyonlarca insan, çareyi kentlere göç etmekte buldu.

Ama bu göç, planlı bir ekonomik dönüşümün değil; çaresizliğin ve yönsüzlüğün sonucuydu.
Şehirlerde onları karşılayacak bir sanayi altyapısı yoktu. Fabrikalar, iş sahaları, mesleki eğitim alanları hazır değildi.
Bu da beraberinde sağlıksız, düzensiz ve kaotik bir kentleşme getirdi.
Genişleyen şehirler değil; betonlaşan ama ruhu gelişmemiş alanlar oluştu.

Daha da önemlisi, bu düzensiz göç dalgası, “kentlileşme” dediğimiz kültürel dönüşümü de sekteye uğrattı.
Diğer dillerde “kentlileşme”ye denk gelen bir kavramın olmaması boşuna değil. Bizde köyden kente göç eden birey, kent hayatına uyum sağlayamadı çünkü bu süreç ona sosyo-kültürel olarak eşlik etmedi.
Ne kent onu kabul etti, ne o kentin değerlerini benimsedi.

Sonuç olarak şehirler köyleşti, ama köyler modernleşmedi. Ortaya ne güçlü bir burjuva sınıfı çıktı, ne de kentli değerleri taşıyan bir orta sınıf. Siyasi, toplumsal ve kültürel birçok problem, işte bu “doğal olmayan kentleşme” nin ürünü olarak günümüze kadar taşındı.

Bugün Türkiye’nin yaşadığı kent sorunlarını, yalnızca altyapı, ulaşım ya da konut yetersizliği olarak görmek yüzeysel olur.
Sorunun kökü, bu topraklarda yaşanamamış sanayileşme ve eksik bırakılmış kültürel dönüşümdedir.
Şehirler betonla büyürken ruhunu kaybetti, köyden çıkanlar ise şehirde yer bulamayıp gecekondular üretti.

Şimdi artık şu soruyu sormak zorundayız:
Türkiye’de gerçekten kent var mı, yoksa sadece çok katlı köyler de mi yaşıyoruz?