Moskova’daki askeri müzede sergilenen satırların sonu şöyle biter : “ Allahuekber Dağları’ndaki Türk müfrezesini esir alamadım , bizden çok evvel Allah’larına teslim olmuşlardı. 24.12.1914 Perşembe.”
Tarihimizde ihtişamlı zaferler kadar facialarda vardır , tek kurşun bile atmadan Filistin Cephesinde İngilizlere teslim edilen 70.000 Osmanlı askeri gibi ancak ne hikmetse hiçbir tarih kitabında bu yoktur ve hüzünlü olanı Sarıkamış faciası...
Övündüğümüz kadar , yaşadığımız hezimetlerden de dersler çıkarmak zorundayız , bunu yapmadığımız sürece tarih bizim için ne ölçüde anlamlı olabilir ki ?
Facialardan söz ederken , Sarıkamış ’ ı özellikle dikkate almamız gerekir , orada hiç de uzak olmayan bir zamanda 100.000 ’ e yakın yiğidimizi karlara gömdük ..
Üstelik tek kurşun atamadan...
Üstelik sadece bir hayalperestin kişisel ihtirası uğruna ...
Almanlar , Türkiye’ye giden trenlerin üzerine “ Enverland’a (Enver’in Ülkesi’ne) gider ” yazmaktadırlar.
Kibir ve ihtiras demiştik ya ! Paşa’nın şu ifadelerine bakın : “ Beni Napolyon ’ a benzetmişlerdi , kabul etmem çünkü ben ikinci adam olamam .”
16 Aralık 1914 ..
Soğuk bir kış günü..
Talebesi öğretmenini azarlamaktadır “ Hatalı davrandınız ! Başarılı olamadınız ! Rus ordusu burada yok edilmeliydi , şimdi hemen harekete geçip , Rus ordusunu Sarıkamış’ta yok edeceksiniz ! ”
Cephelerin ve harp okulunun emektar komutanı Hasan İzzet Paşa , küstahlaşan öğrencisine pervasızca cevap verir “ Olmaz ! Havaları görüyorsunuz , her yerde kar var , karakış başlamıştır , bu şartlar altında , bu mevsimde harekât bir faciaya dönüşebilir , kış şiddetini kaybetsin , yollar açılsın , düşmana haddini bildiririz .”
Her verdiği emrin hemen yerine getirilmesine alışkın orduların başkomutan vekili 34 yaşındaki Enver Paşa , asabileşerek şu tehdidi savurur “ Eğer hocam olmasaydınız , sizi idam ettirirdim ! ”
Bir facianın eşiğinde , Hasan İzzet Paşa istifa ederek ordudaki görevinden ayrılır .
O günlere şahit ve şehit olan Iğdırlı Ali Çavuş'un mektubu ,facianın küçük bir boyutunu günümüze şöyle taşır ;
“ Bu yaz , iki alayımızla Yemen’den buraya naklonulduk , yola koyulmamızdan dört ay sonra buraya ulaştık ki , Arabistan ’ın cehennemî sıcağı Köprüköy’deki ayaz yanında nimet-i ilâhi imiş , burada çadırın perdesi buza kesmiş oğlak kulağı gibi kırılmakta ve kopmakta , bölük kumandanım , beni sıhhiyeye nakletmiş ise de , tabip ve ilaç yokluğundan çaresiz kalıp tekraren takımıma döndüm , akşam yaklaşınca Köprüköy’e civar dağlardan tipi boşanır , kumandanımız , gelecek Cuma Başkumandan Enver Paşa Hazretleri ’ nin teftiş ve hücum için geleceğini müjdeledi. O gelinceye kadar da yün içlik , çorap ve paltoların verileceğini ve Yemen yazlıklarını atacağımızı müjdeledi , Yüce Allah , devlete ve millete zeval vermesin Başkumamandan Paşa Hazretleri ’ nin gelmesi ile , Moskof ’ un kahrolacağından ve kâfirin , karşımızdaki tepelerde geceleri seyrettiğimiz ocaklı ve mutfaklı karargâhlarını ele geçireceğimizden subaylarımız çok emin . Şafak söktüğünde 2059 rakımlı Kızkulağı Tepesi’nden Moskof obüs yağdırır ama şükrolsun , zafer bizim olacak . Gece bastırdığında , tepelerdeki Moskof ocaklarının ateşi gözlerimizdeki ayazı tandır közüne tebdil eyler . Başkumandan Paşa Hazretleri acele gelse ki , ateşe kavuşsak ...”
Iğdırlı Ali Çavuş yazlık giysiler içerisinde titreye titreye bu mektubu yazıp İstanbul’dan gelecek olan kışlık giysileri beklerken , Karadeniz’de başka bir facia yaşanır , Ruslar Osmanlı ordusuna erzak , mühimmat ve giyecek getirmekte olan gemileri sulara gömmüşlerdir , bu durumu askere bildirmeyen Enver Paşa , ihtiraslarına mağlup olarak bütün birliklere şu mesajı çeker :
“Askerler ! Hepinizi ziyaret ettim , Ayağınızda çarık , sırtınızda paltonuz olmadığını gördüm , lâkin karşınızdaki düşman sizden korkuyor , yakın zamanda Kafkasya’ya gireceğiz , orada her türlü nimete kavuşacaksınız , İslâm Alemi’nin bütün ümidi sizsiniz . ”
Böylece “ Turan Fatihi ”, “ Sarıkamış Fatihi ” olma uğruna , 125 bine yakın iman abidesi insan, kış kıyamette paltosuz , postalsız , gömlekle , çarıkla cehennemî tipinin ortasına sürülürler , binlerce insan dehşetli bir can pazarındadır artık.
Koca bir Cihan devleti olan Osmanlı , şahsi ihtiraslar uğruna böylesine yanlış kararlarla askeri harekâta girme aşamasına nasıl gelmişti ?
Sultan Abdülhamid Han ’ ın bir entrika sonucunda darbe ile tahtından uzaklaştıran İttihatçılar , 1914 yazında Avrupa ’ da esmeye başlayan savaş rüzgarlarında Almanların yanında yer alırlar .
Sultan Abdülhamit Han ’ ın Avrupa ’ da yıllarca emek vererek sağladığı dengeler bir anda alt üst olur , İngiltere ve Fransa ’ nın sömürgecilik yarışından pay kapmak isteyen Almanların oyuncağı oluruz .
Almanlar , Fransız ve İngilizlerin yanında yer alan Ruslara karşı Osmanlı askerini kullanarak batı cephesinde rahatlamanın plânlarını yapmaktadırlar , bunun için Kayser ’ in “ Alman ordusuna eklenen bir süngü ” olarak tasvir ettiği Osmanlı neferleri
kullanılır.
Sömürgecilik yarışında hiçbir çıkarı olmayan Osmanlı , felaketlerle sonuçlanacak olan bir maceraya sürüklenmektedir .
Darbe ile iktidara gelmiş , ayak oyunlarıyla rütbe almış ittihatçı subaylar , milletin geleceğini , refahını , kalkınmasını değil , gazete sayfalarına kahraman olarak geçmeyi düşünüyorlardı , hiç yoktan girilen Birinci Cihan Harbinde 1 Kasım 1914’te Kafkas Cephesi açılır ve Ruslar Doğu Anadolu’ya girerler ..
Ziya Gökalp ’i n “ melekler bu milletin kurtulacağını ona fısıldarlar ” diye yücelttiği “ hürriyet kahramanı ” Enver Paşa ’ nın halkın dini duygularını galeyana getiren beyannamesi ile Şeyhülislam’ ın mukaddes cihad fetvası yayınlanır , Ziya Gökalp ’ in “ turancılık ” fikriyle yazdığı şiirler üniversite gençliğinin sloganı olmuştur ;
“ Düşman ülkesi viran olacak Türkiye büyüyüp Turan olacak ! ”
Ama Osmanlı büyümek bir yana gün geçtikçe erimekte , küçülmekte ve parça parça koparılmaktadır ..
Sarıkamış ' a bu durumda gelinmişti , Enver Paşa’nın emriyle 120-125 bin civarında Osmanlı askeri dondurucu soğuğa rağmen yollara sürülmüştü , bölge çoğu senenin dört ayı boyunca karlarla örtülüydü , kar yükseklikleri kimi yerlerde bir metreyi geçiyordu , zemheriler diye bilinen en soğuk günlerdi , sıfırın altında kırk dereceye düşen soğuk , düşmandan daha düşmandır.
Yapılan harekât plânına göre 9. Kolordu Sarıkamış Dağları ’ nı , 10. Kolordu ise Allahuekber Dağları’nı aşarak Rusları Sarıkamış’ta kuşatıp imha edecekti .
Gündüz başlayan yürüyüşte çarıkları yumuşayan askerlerin çarıkları gece donmaya , bir mengene gibi ayaklarını sıkmaya başlar , adım atmak neredeyse imkansızdır , askerler olduğu yerde zıplar , atlar , kendini karların içine vurur ve ayaktan başlayan donma yavaş yavaş tüm vücuda yayılır , düşeni kaldırmamak için emir vardır , zaten kimsede de kimseyi kaldıracak güç kalmamıştır.
Neferler ordunun işaret taşları gibi yollara dizilirler , kimi çömelmiş , kimi oturmuş , kimi yuvarlanmış , kimi bir ağacın gövdesine dayanmış kardan heykellere dönüşürler.
90.000 şehit ..!
Tek kurşun atmadan ..!
O yıl kurtlar insan etine doyar , birçok cesedin gözlerini kuşlar oymuştur arkadan gelenler , gördükleri korkunç manzara karşısında moralmen yıkılmaktadır , ayrıca açlık da son haddine ulaşmıştır.
Onbeş saatlik yürüyüşün sonunda , 16.300 kişilik 30 . tümenden geriye 1.400 asker kalır , ölenler , düşmana karşı tek bir mermi atamamışlardır , diğer birliklerin de bunlardan farkı yoktur ...
Sonuçta , sadece bir gecede binlerce asker beyaz karların üzerine cansız serpilmişti , kalanlar ise açlıkla , bitlerle , tifüsle , soğuk algınlığı ve kangrenle uğraşıyorlardı.
Tarih ne böyle bir faciayı yazmış , ne de görmüştü , oysa İstanbul’a çekilen telgraflarda inanılmaz ifadeler vardır:
“Kafkasya dağları ve tepeleri beyaz bir örtüyle örtülüdür , kar hemen hemen bir metreyi geçmiştir , harekâttaki sessizlik bundandır , kahraman askerlerimizde ilerleme isteği o kadar çoktur ki , ellerinden gelse soluklarıyla karları eritip yol açacaklardır , karı daha az olan kesimlerde kahramanlarımız başarılar elde ediyorlar , dün süngü saldırısıyla düşmandan iki mevzi ele geçirilmiştir .”
Enver Paşa inadından dönmez , son bir gayretle Sarıkamış ’ a yüklenmek ister ve acımasız emrini verir : “ Saldırı sırasında her üst , bir adım geri atanı derhal tabancası ile öldürecektir ..!”
Askerler , bu durum karşısında dillerinde Kelime-i Şehadet ile bir kere daha bile bile ölüme yürümeye başlar..
Sonuçta Sarıkamış ’ a ancak bir avuç kahraman ulaşabilir ...
"Onları teslim alamadım , çünkü..."
Rus Kurmay Başkanı Pietroroviç , anılarında Sarıkamış ’ a kavuşan o bir avuç kahramanı şöyle anlatacaktır:
“ İlk sırada diz çökmüş beş kahraman. Omuz çukurlarına yasladıkları mavzerleri ile nişan almışlar , tetiğe asılmak üzereler , Ama asılamamışlar , çünkü hepsi donmuştu "..!
Enver Paşa hiçbir şey olmamış gibi İstanbul’a döner , arkasında binlerce kefensiz kar çiçeği bırakarak ...
Bir sohbet sırasında Harbiye Nezareti Ordu Daire Başkanı Behiç Bey ’ e bu facia için Enver Paşa şöyle der : “ Bunlar nasıl olsa birgün ölecek değiller miydi? ”
Birinci Cihan Harbi’nin alevleri , Sarıkamış ’ tan Çanakkale ’ ye , Galiçya ’ dan Trablusgarp’a kadar binlerce kilometre karede Müslüman kanının ihtiraslar uğruna akmasına sebep olur , ve Akif gözyaşları içinde şöyle inler ;
“ Gitme ey yolcu beraber oturup ağlaşalım,
Elemim bir yüreğin payı değil, paylaşalım.
Karşımda vatan namına bir kabristan yatıyor ! ”
İhtiras demiştik ya ! Bazılarının ihtirası sadece kendilerini değil , milyonlarca vatan evladını ve tarihin gördüğü en ihtişamlı Cihan devletlerinin birini yakabiliyor.
Aziz Şehitlerimizin mekanı Cennet olsun Âmin ...