Bugün okuma seçenekleriniz arasına bir distopya geliyor, hem de sıkı bir distopya. Okurken geriliyor, kızıyorsunuz. Otomatik Portakal, Anthony Burgess'in yazmış olduğu bir roman. Eserin orijinal ismi A Clockwork Orange'dir. Benim okuduğum nüsha, Türkçeye Aziz Üstel tarafından çevrilmiş. Eser İngiltere’de o yılların (1960'lı yıllar) modernleşme ve değişim sancılarını yansıtırken, bireylerin ne kadar özgür veya baskı altında olması gerektiğini ve sonuçlarını sorguluyor. Bunu da eserin kahramanının hayatında okuyucuya anlatıyor. Bir grup gencin kurduğu çeteye İngiliz kara mizah anlayışıyla yaklaşan roman, yazıldığı dönem için oldukça iddialı. Direkt şiddet, uyuşturucu madde bağımlılığı vb. konular tüm yalınlığıyla işlenmiş.
Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokakları terörize eden, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler ve bu hikâyenin anti-kahramanı Alex... Yayımlandığı günden bu yana “kült roman” özelliğini kaybetmeyen Otomatik Portakal’ın 15 yaşındaki kahramanı, “İyi ya da kötü nedir?”, “İnsan özgür iradesiyle kaderini seçebilir mi?” gibi soruların yanıtlarını kurcalarken, şiddet dolu sahnelere Beethoven’ın, Mozart’ın müziği eşlik ediyor; Alex ve “çete kardeşleri” Pete, Georgie ve Aptalof, yarattıkları yepyeni dilin kelimelerini okurun zihnine kazıyorlar.
Anthony Burgess şöyle diyor; “Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. ‘Uqueer as as clockwork orange’. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da ‘canlı’ anlamına gelen ‘orang’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve kokusu hoş bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm.”
Aziz üstel’in argo dolu metni Türkçe’ye aktarımı ise başlı başına büyük bir başarı. Anlatıcı Alekx ve okuyucuya “arkadaşlarım, dostlarım, ben arkadaşınız, bu arkadaşınız vb.” ifadelerle hitap ediyor. Yane Alex ile diyalog halinde bir okuma yapıyorsunuz. Tabii ki pek çok klasik batı müzüği bestecisi ve ileriki bir tarihte eserleri dinlendiği söylenen bizim bilmediğimiz isimdeki besteciler ve yapıtları… Bu müzikal üretimler hep kötülüğe, şiddete eşlik ediyorlar.
Alex ve çetesi çok acımasız. Şiddete meyillidir. Çete hırsızlık, tecavüz, mala el koyma, çaresiz insanları vurma ve yaralama gibi birçok kötü olaya karışıyor. Çetenin kendi aralarında kullandıkları Nadsat adlı bir jargonları bulunmaktadır. Alex kötü olması kendi tercihidir. Bir gün Otomatik Turuncu romanını yazan yazarın evine gelerek yazarın evine zarar verip karısına tecavüz ederler. Ayrıca evinde kedilerle yaşayan yaşlı bir kadının evine gidip onu öldürürler. Sonuç Alex hapse girer. Hapsedildiği dönemde suçluların topluma kazandırılması projesi üzerinde çalışılıyor. Alex bu proje için ideal örnektir. Projenin gerektirdiği gibi, Alex’e şiddet içeren filmler göstererek, fiziksel olarak işkenceler edilir ve beyni yıkanır. Çalışmanın sonunda Alex artık kötülüğü düşünemez ve hatta Bethoven’in müziğini duyduğunda Nazi soykırımı sahnelerini deneyimlemeye başlar. Yetkililer Alex’in tedavisinin başarılı olduğuna karar verip onu serbest bırakır. Zorla kuklaya dönüşen Alex eve döner, ancak artık kalacak yeri yoktur. Arkadaşları polis olarak çalışmakta ve şiddet kullanmaktadırlar. Alex, otomatik turuncu kitabın yazarının evine gider. Yazarla konuşur ve sosyalist fikirli yazar, bu uygulamanın insanlık dışı olduğunu ve ona yardım etmeye karar verdiğini söyler. Otomatik portakalın yazarı Alex’in bir makineye dönüşmesine yardımcı olmasına rağmen, Alex başkaları tarafından farklı amaçlar için kullanılmaya başlanmıştır…
Birkaç alıntı;
“Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…”
“Anılan gözdengeçirme, ekleme ve düzeltmelerden sonra yayınlanabilir.”
“Yetişkinlerin savaştığı, bombalar attığı, birbirini kesip doğradığı, acımasızlığın kol gezdiği bir dünyada gençlerin yurtsever, dine bağlı, uslu, terbiyeli olmaları söz konusu değildir.”
"Gerçekten de kokmuş, pis bir dünya bu kardeşlerim."
“Kişiliksiz yaratıklar kişilik sahiplerini ezmeye uğraşırlar bu dünyada kardeşlerim.”
“—Kolunun altındaki kitapları gördük kardeşim. Bugünlerde kitap taşıyan birini görmek gerçekten göz yaşartıcı...”
“Evet, evet, evet olan bu. Evet, gençlik, gençliğini yapacaktır. Ama gençlik, hayvanlar gibi davranmaktır. Hayır, tam olarak hayvanlar gibi değil de, daha çok su küçük oyuncaklar gibi davranmaktır. Hani sokaklarda satarlar ya, içinde mekanizması, dışında da anahtarı olan küçük teneke adamlar vardır, anahtarın grr grr grr kurarsın, bırakırsın yürür gider ya kardeşlerim. Ama düz çizgide gider ve tabii bir şeylere toslar, düz gider tos tos toslar, yaptığından vazgeçemez. İşte genç olmak, bu küçük makineler gibi olmaktır.”
“-Ölseydim siz kötü yürekli siyasiler için daha iyi olurdu, demeye çalıştım. - Halk sizin için bir kukla yığını. Yeter ki iktidar sizin olsun...”
“Seçme hakkına sahip olmayan kişi kişiliğini yitirmiş demektir.”
“Dalgalı denizdeki bir ceviz kabuğunun üstünde, denge sağlamaya çalışan acemi bir miçoydum. Yalpalıyordum. Gözlerim kararıyor, midem bulanıyordu. Yavaşça kapıyı açtım. Ve kardeşlerim, iki yıl öncesine değin “anam” dediğim, “babam” dediğim iki yabancıyı ardımda bıraktım…”
"Pencereyi açın da içeri temiz hava girsin, taze fikirler girsin, yeni bir hayat tarzı girsin."
Ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından 1971’de filme de çekilen Otomatik Portakal tüm zamanların en sarsıcı romanlarından. Bu kitabı ütopyalarla birlikte okumanızı öneririm. Televizyonda yayınlanan güncel pek çok distopik dizinin yada filmin yazılı ilk örneklerinden birini okuma listenize eklerseniz hem türün gelişimi hem de ütopik/distopik edebiyatın önemli taşlarından birini belleğinize alma imkanınız olur.