Bir zamanlar Kırşehir vardı…
Sadece haritada bir şehir değil, bir yaşam biçimi, bir kültür, bir hafıza vardı.
Betonun, rantın, plansızlığın boğmadığı; insanın insana yabancı olmadığı bir Kırşehir.
O günlerde mahalleler yaşardı.
Kapılar kapanmaz, gönüller kilitlenmezdi.
İhtiyacı olan kapıyı çalmadan yardım görür, ben geldim der, Gelen misafir için günler öncesinden haber verilmezdi.
“Hoş geldin” demek için randevuya gerek yoktu; Çünkü samimiyet hâlâ hayattaydı.
Bahar geldi mi toprak uyanırdı.
Bağlar budanır, fidanlar çiçek açar, fideler toprakla buluşurdu.
Yaz akşamları serinlik çöktüğünde dut ağacının altında mahalle bir araya gelir, Çaylar demlenir, sözler dinlenirdi.
Güz mevsimi bereketti; Elma, Ayva, Armut, Ceviz toplanır, üzüm kurutulu, pekmez kaynar, salça yapılır, Turşular, kışlıklar imeceyle hazırlanırdı.
Tandırlar yanar, kaynana, gelin, kız , görümce yufkalar açılır,
Kat kat yufkalar dizilir di.
Kış gelince karlar lapa lapa yağdığında sobanın üstünde çay demlenir, kestane kızarır, mısır patlardı.
Bugün bunların hiçbiri yok.
Çünkü biz yok ettik.
Çarşımız küçüktü ama yüreğimiz büyüktü.
Okullarımız yakındı; yürüyerek giderdik.
Siyah önlük, beyaz yaka; ayağımızda lastik çizme,
Omzumuzda umut dolu çantalar…
Kale Ortaokulu’nun merdivenlerinden çıkıp şehre yukarıdan bakardık.
O bakışta hayaller vardı, yarınlar vardı.
Kırşehir Lisesi dimdik dururdu;
Ticaret lisesi, Kız, Erkek Sanat Okulu, İmam Hatip bu şehrin çocuklarına kapı aralardı.
Devlet dairesi Valilik binasında birdi; işi olan, derdi olan herkes orada çözüm bulurdu.
Peki sonra ne oldu?
Hepsi yıkıldı.
Kültür adıyla Kale bakımsızlığa terk edildi, çok bilmişlerin eliyle,
Ortaokul yıkıldı; çocukların sesi, neşesi toprağa gömüldü.
Kırşehir Lisesi yerle bir edildi;
Bir şehrin hafızası birkaç kepçe darbesiyle silindi.
Hükümet binası “birilerine dokundu” diye yakıldı.
Tarihi bir yapı moloz yığınına çevrildi.
Tarihi kültür Konaklar yok edildi,
Yerlerine çok katlı, kimliksiz betonlar dikildi.
Bu bir dönüşüm değil, Bu bir yok ediştir.
Kırşehir tarihini koruyamadı.
Gelen gideni arattı.
Her gelen biraz daha aldı ,çaldı, Her giden arkasında biraz daha boşluk bıraktı.
Bu yıkımın sorumlusu kim?
Seçilmişlerin vizyonsuzluğu, belediye başkanlarının yeteneksizliği,
Atanmışların duyarsızlığı…
Ama hepsinden acısı,
Kırşehir halkının sessizliği.
Sessiz kaldıkça yıktılar.
Ses çıkarmadıkça gömdüler.
Bir okul daha gitti,
Bir konak daha yok oldu,
Bir hatıra daha silindi.
Bugün Kırşehir, Kendi tarihine yabancı bir şehir.
Bugün Kırşehir, Görmeyen gözleriyle Körşehir olmuştur.
Ama hâlâ geç değil.
Bir şehrin geçmişi ayağa kalkarsa geleceği de ayağa kalkar.
Yeter ki hatırlayalım, Yeter ki sahip çıkalım, Yeter ki sessiz kalmayalım.
Geldiğimiz nokta Kırşehir’in tarihini el birliğiyle yok eden seçilmişler, Görmezden gelen atanmışlar, Ve sahip çıkmayan bizler…
Bu vebal hepimizin