18. yüzyıl Alman edebiyatının önde gelen isimlerinden Friedrich Schiller dramlarıyla Alman tiyatrosunun standart repertuvarında yer alır. Aynı zamanda bir öykücü de olduğu pek bilinmez.
Schiller, dramlarında olduğu gibi öykülerinde de sahicilik arayışına girer ve karakterlerinin psikolojik gelişimine odaklanır. Ceza ve yargı sistemi de dahil olmak üzere toplumsal meselelerin salt insanı göz ardı ettiğini düşünen Schiller, insan psikolojisine eğilir. Schiller’in 1782-1792 yılları arasında kaleme aldığı beş öykülerinde ahlaki ikileme düşen, umutsuzluğa sürüklenen, suça itilen insanın açmazını yaşarız.
Aynur Kulak’a göre; Kitapla ilgili söylenecek ilk yorum tüm öykülerin kendinden mütevelli bir sahicilik arayışı içinde olması. Hatta yer yer anlattığı olaya ve kişilere bağlı olarak sahiciliği yakalaması. Bir tiyatro insanı olmasından da kaynaklı. Friedrich Schiller’in dramın unsurlarını da çok iyi kullanması tüm öykülerde duygular bazında sahicilik hissinin direkt geçmesini sağlıyor. Hayatın içinde karşılaştığımız dramın konu edindiği tüm sahici gerçekler anlatılan öyküler etrafında vücut buluyor ve insanın toplumsal bir varlık olarak özellikle ceza ve yargı süreçlerinde nasıl bir etki altına girdiğinin psikolojik boyutlarını yansıtabilmek adına bayağı derine iniyor. İçinde bulunduğumuz psikolojik unsurlara göre olaylara nasıl tepkiler verdiğimiz, yargılarımız, cezalar, ahlak bir tesadüf sonucu veya ansızın allak bullak etmiyor hayatlarımızı. Her şey belli bir süreç ve o sürecin etkileriyle canlılık kazanıyor.
Özellikle insan psikolojisi söz konusu olduğunda ikili duygular veya içinden çıkılmaz ikilemler öyküler boyunca peşimizi bırakmıyor. Toplumsal normlar düşünüldüğünde ahlaki ikilemler, umutsuzluğa sürüklenen, suça itilen insanlar, bu insanların çıkmazları tüm öykülerde titizlikle işleniyor. Bireyin toplum içindeki yeri, düzenlenen yasalar, hukuk sistemi ve anlayışı onarılamaz psikolojik yaralara sebebiyet verebiliyor. Bu durum Friedrich Schiller için dramın başat unsuru. Yanında geçip gidemeyeceğimiz denli önemli, etkili ve yaşamın ta kendisi.
Birkaç alıntı;
“Öylesine yalın, aynı zamanda da öylesine karmaşıktır ki insan kalbi.”
“Bir zamanlar dünyada benim için de değerli olan şeyler vardı; gururum,utancın yükü altında eziliyordu.”
“Bütün büyük suçlar, olağanüstü büyük bir gücün harekete geçmesiyle işlenmiştir.”
“O halde ben güle erişemediğim için menekşeyi ayağımla ezmeli miyim?”
“Öylesine yalın, aynı zamanda da öylesine karmaşıktır ki insan kalbi.”
“Yaşamımdan tiksiniyorum, ölümden de korkmuyorum, ama bana korkunç gelen şey, yaşamış olmadan ölmek.”
“Kim bilir belki de ideal bir dünyadaki bu sahte varoluş, gerçek dünyadaki varoluşumuzun altını oymaktadır.”
‘Hayat kısa,’ dedim yavaşça. ‘Oysa cehennem sonsuza dek sürer.’
“Çocuklar, ileride yetişkin erkek olunca üzerlerine demir zırh giyeceklerini düşünerek sevinirler; ama yetişkinler, artık çocuk olmadıkları için gözyaşı dökerler.””
“Yargıçlar kanun kitabını açıp bakmışlardı, ama içlerinden birinin bile aklına davalının ruh haline bakmak gelmemişti.”
“Zamanın her damlası, sevincin bir ölüm ânıdır, uçuşan her toz zerresi, gömülmüş bir hazzın mezar taşıdır. Şu sonsuz evrenin her noktasına ölüm kendi hükümranlık mührünü basmıştır.”
“Vezüv'ün patlama nedenini açıklamak için toprağını incelediklerine göre,neden ahlaki bir olguya fiziksel olandan daha az önem verilir acaba?”
“Kabuk tutmuş yaralar açıldı.”
"Öylesine yalın, aynı zamanda da öylesine karmaşıktır ki insan kalbi."
“Engeller onu korkutmuyor, başarısızlık onun kararlılığını asla etkilemiyordu.”
“Ben bulutsuz gökyüzünün maviliğinden içime neşe dolduruyorum ve daha sonra fırtına koptuğunda canımın sıkıntısını bu neşeyle geçiştiriyorum.”
Bahri Doğukan Şahin’e göre; İçinde 5 öykü barındıran kitapta 2 öykü “yaşanmış bir hikâye” alt başlığını taşıyor. 2 öykü ise yine yakın tarihten örneklere dayandırılıyor. Bu da demek oluyor ki, Friedrich Schiller’ın edebiyatı gerçek hayattan besleniyor. O, ayakları yere basan realist metinler ortaya koyuyor. Hayatının büyük bir kısmında felsefeyle de ilgilendiğini bildiğimiz şairin son öyküsü ise 2 yakın arkadaşın felsefi sohbetleri üzerine kurulu. Birkaç cümle ile öykülere değinmek gerekirse eğer; “Yüce Gönüllü Bir Davranış”ta aynı kadına aşık olan abi ile kardeşin birbirlerini kırmadan olayı çözüme ulaştırma çabalarını okuyoruz. “Onurunu Yitiren İnsanın Suçu”nda Christian Wolf isimli bir adam hak etmediği şeyler yaşadığını düşünür ve o andan sonra bir anti kahramana dönüşür. “Alba Dükünün Rodolstadt Şatosu’ndaki Kahvaltısı, Yıl 1547” adlı öyküde halkı için kahramanlaşan bir kadın çıkıyor karşımıza. İspanyol ordusunu dize getiren Catharina von Schwarzburg’un cesur hamleleri görülmeye değer. “Kaderin Oyunu”nda haksızlık temasını işleyen Schiller, Alouysius von G. isimli bir kişinin hayatını anlatıyor fakat ismini gizlemeyi tercih ediyor. Prens’le arası iyi olan Kont Joseph Martinengo, G.’nin kuyusunu kazar ve hak etmediği bir hayat yaşamasına sebep olur. Kitaba da adını veren son öykü olan “Ihlamurlar Altında Gezinti”, felsefi bir bakış açısıyla yazılmış güçlü bir öykü. Aynı zamanda mitolojiden de yararlandığını görüyoruz Schiller’ın. Edwin ve Wollmar adlı iki yakın arkadaş ıhlamur ağaçlarının altında sohbet ederler. Edwin bir iyimserdir ve her şeyi dolu tarafından görmeye çabalayan mutlu biridir. Wollmar ise bir kötümserdir ve sürekli dünyadaki olumsuzluklardan bahsederek mutluluğu reddeder. Yazar/friedrich-schiller ise yazınsal ustalığını tam olarak bu noktada konuşturur ve her iki karakterine de hak verebileceğimiz, son derece başarılı cümleler sarf ettirir. Okur olarak arada kalırız ve cümlelerin güzelliği ile öykünün finali unutulmaz bir eser okuduğumuz izlenimini verir.
Alman edebiyatının bu güçlü kalemiyle henüz tanışmamış okurların tercih edebilecekleri başarılı bir derleme Ihlamurlar Altında Gezinti. Fındık bahçelerinde yada Düzce Üniversitesi Kampüsündeki söğütlerin altında, hoca arkadaşlarımla benzer felsefi konuşmalar ve ortak saptamalar yapsak diye hayal kurarak ve keyiflenerek okudum bu kitabı. Size de keyifli okumalar dilerim.