Fahrenheit 451

Abone Ol

Kitap okunmasının, kitap okumanın, sizin kitap okumanızın, benim kitap okumamın yasak olduğunu bir düşünsenize… Evinizde yada herhangi bir yerde kitap bulundurmanız yasak. yayılıp keyifli keyifli istediğiniz konuda, istediğiniz yazarı okumanız yasak. Kütüphanede, kırda, deniz kenarında, evinizin verandasında da yasak. Gizli saklı, acele acele doğru dürüst anlamadan okumak da yasak. Birileri ihbar eder ve evinizde kitap bulunduğu anlaşılırsa itfaiye gelip derhal kitapları da evi de yakıyor. İşinizden atılıyor, suçlanıyor, evsiz kalıyorsunuz. Herşeyi, teknoloji, makineler, dört duvarı kaplayan dev televizyonlar üzerinden kendinizi unutacak derecede bunlara esir ediliyorsunuz… Kabus değil de ne denir böyle bir duruma? Bildiniz, distopya deniyor. Öğrenmeniz, düşünmeniz, sormanız, araştırmanız, sorgulamanız istenmiyor. “Neden?” sorusu sormanız sistemli bir biçimde engelleniyor. Böyle bir toplum tabii ki distopik bir toplum, böyle bir hayat tabii ki işkence gibi bir hayat değil mi? Tabii okumayı, kitabı, sorgulamayı, anlamayı, eleştirmeyi, doğruyu aramayı isteyenler için…

Ray Douglas Bradbury (1920-2012) Amerikalı bir yazardır. Fantezi, bilim kurgu, korku, gizem ve gerçekçi kurgu dahil olmak üzere çeşitli konularda yazmıştır. En çok bilinen kitapları 1950'de yazdığı kısa hikâyeler kitabı ve bir roman olan The Martian Chronicles, ve 1953'te yazdığı başyapıtı olan Fahrenheit 451'dir. En iyi bilinen eserlerinin çoğu spekülatif kurgu'dur ancak yaş gelişimi romanı Karahindiba Şarabı (1957) ve kurgusal anı kitabı Yeşil Gölgeler, Beyaz Balina (1992) gibi başka türlerde de çalıştı. Eserlerinin birçoğu çizgi romanların yanı sıra televizyon ve film yapımlarına uyarlandı. Ayrıca şiirler de yazmış ve Yıldızları Görmediler (2001) gibi birkaç şiir koleksiyonu yayınlamıştır. The New York Times, Bradbury'yi "modern bilim kurguyu edebi ana akıma getirmekten en çok sorumlu yazar" olarak nitelendirdi.

Fahrenheit 451, Ray Bradbury'nin 1951'de ilk defa basılan ünlü distopik bir bilimkurgu romanıdır. Baskıcı bir gelecek toplumunun anlatıldığı bu kitap aynı zamanda distopya olarak da sınıflandırılabilir. Eser, kitapların itfaiyeciler tarafından yakıldığı, insanların sadece televizyonda beyin yıkayıcı şovlar izlediği ve kitap bulundurup düşünen insanların yok edildiği bir gelecekte geçmektedir. Kitap adını, kağıdın 451 Fahrenheit sıcaklıkta tutuşması gerçeğinden almaktadır.

Guy Montag bir itfaiyeciydi. Televizyonun hüküm sürdüğü bu dünyada kitaplar ise yok olmak üzereydi zira itfaiyeciler yangın söndürmek yerine ortalığı ateşe veriyordu. Montag’ın işi ise yasadışı olanların en tehlikelisini yakmaktı: Kitapları. Montag yaptığı işi tek bir gün dahi sorgulamamıştı ve tüm gününü televizyonla kaplı odalarda geçiren eşi Mildred’la beraber yaşıyordu. Ancak yeni komşusu Clarisse’le tanışmasıyla tüm hayatı değişti. Kitapların değerini kavramaya başlayan Montag artık tüm bildiklerini sorgulayacaktı. İnsanların uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne vardı? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir miydi?

Ray Bradbury sadece bilimkurgunun değil fantastik edebiyatın ve korkunun da yirminci yüzyıldaki ustalarından biri. Bilimkurgunun “iyi edebiyat” da olabileceğini kanıtlayan belki de ilk yazar. Yayımlandığı anda klasikleşen, distopya edebiyatının dört temel kitabından biri olan Fahrenheit 451 ise bir yirminci yüzyıl başyapıtı. Fahrenheit 451; Hugo En İyi Roman Ödülü, Prometheus Şeref Kürsüsü Ödülü, Amerikan Ulusal Kitap Ödülü ve Pulitzer Onur Ödülünü almıştır.

Margaret Atwood eser için; “Yazılmış en iyi bilimkurgu romanı. İlk okuduğumda, yarattığı dünyayla kâbuslar görmeme sebep olmuştu” derken, Neil Gaiman “Öyle bir eser ki, hakkında ne söylesem eksik kalır” ifadesini kullanmıştır.

Birkaç alıntı;
“Anayasa'nın dediği gibi, herkes hür ve eşit doğmaz ama herkes eşit hâle getirilir. Her insan diğer herkesin suretidir.”

“Mutlu olmamız için gerekli her şeye sahibiz, ama mutlu değiliz. Bir şey eksik. Etrafa bakındım. Ortadan kaybolduğunu kesinlikle bildiğim tek şey, on-on iki yıldır yaktığım kitaplardı.”

"İnsanların, uğruna canlarını feda etmeyi göze aldığı bu kitapların içinde ne var? Gerçeklerin farkına vardıktan sonra bu karanlık toplumda artık yaşanabilir mi?"

"Bir kadının yanan bir evde kalmasına yol açtıklarına göre, kitaplarda bir şeyler olmalı... hayal edemeyeceğimiz bir şeyler; orada bir şeyler olmalı. İnsan bir hiç uğruna kalmaz."

“Bir insan kaç kez dibe vurup da yaşamayı sürdürebilir ?”

“Dikkat ettin mi, bugünlerde insanlar birbirilerini nasıl incitiyorlar?”

“İnsanlarla olmak güzel. Ama bir grup insanı bir araya getirip de konuşmalarına izin vermemek sosyallik değil bence; ya sence ? Bir saat televizyon dersi, bir saat basketbol veya beyzbol yada koşu, yine bir saat çeviri yazılı tarih veya resim ve yine spor... Ama biliyor musun, asla soru sormuyoruz en azından çoğumuz sormuyor...”

“Hakkımda söyledikleri her şey doğru sanırım. Hiç arkadaşım yok. Bu anormal olduğumu kanıtlıyormuş. Ama tanıdığım herkes ya bağırıyor ya ortalıkta çılgınca dans ediyor ya da birbirini dövüyor. Bugünlerde insanların birbirini nasıl incittiğini fark ediyor musun?”

“Belki kitaplar bizi mağaradan biraz çıkarabilir. Belki hep aynı, lânet olası, çılgınca hataları yapmaktan alıkoyabilir bizi!”

“Seni rahat mı bırakayım! Bu çok güzel ama kendimi nasıl rahat bırakabilirim peki ?
Aslında arada sırada rahatsız edilmemiz gerek.En son ne zaman gerçekten rahatsız oldun? Önemli bir konuda, gerçek bir konuda?”

"Cehaletini gizlersen kimse sana vurmaz ve asla öğrenmezsin."

"Kitaplar aptal, salak olduğumuzu bize hatırlatmak için var."

“Herkesin hatırlamak istediği ve hatırladığı bir kitabı vardı.”

“İnsanın içi nasıl bu kadar boşalabiliyor?”

“Mutluluğunu maske gibi takıyordu…”

Kitabı öven ve yok edilmesini bir distopya olarak sunan bu eserde acaba yakılan ve önemli olduğu vurgulanan hangi yazarlar ve hangi eserler isimleriyle yada alıntılarla geçiyor diye merak ettim. Okumam esnasında altlarını çizdiğim yazlar ve eserlerden (tiyatro ve şiir dahil) bazılarını da sizle paylaşmak istedim. Dante, Swift (Gulliver’ın Yolculukları), Marcus Aurelius, Shakespeare (Hamlet, Venedik Taciri, Fırtına Platon (Devlet), Jefferson, Thoreau (Walden), Pirandello, Shaw, Sofokles, Arnold (Dover Sahili), Dekker (Yaşlı Fortunatus), Ben Jonson (Catiline’nin Komplosu), Robert Burton (Melankolinin Anatomisi), Bacon, Yhomas Hardy, Ortega y Gasset, Darvin, Alber Schweitzer, Aristofanes, Mahatma Gandi, Gotama Buda, Konfüçyüs, Thomas Love Peacock, Byron, Tom Paine, Machiavelli, Bertrand Russel, ve tabii ki bolca Kitab-ı Mukaddes ve İncil… Hep Batı toplumu ile ilgili değil mi? Biz benzer bir distopya yazmaya kalksak; bizi biz yapan hangi düşünür, yazar ve eserleri böyle bir metnin içinde zikrederdik dersiniz? Ben böyle soruları Dünya Klasikleri okurken hep soruyorum kendime…

Yıllar önce filmini izlemiş ve çok etkilenmiştim. Kitabı ve okumayı seven benim gibi birinde vurucu tesir yaratmıştı kabus gibi bir gelecek fikri; insanların kendilerini mahkum ettikleri bir distopya kurgusu. Yakın zamanda yeniden filme çekildi Fahrenheit 451, aynı isimle. Ben tam metnini okuyup bu yazıyı kaleme almadan izlemek istemedim yeni versiyonunu. Bu satırların tamamlanmasının ardından yeni yorumuna bakabilmeyi diliyorum. Orijinal edebi eserlerin filmleştirilmesine karşı değilim fakat yönetmenin yorumlarına talim etmektense kendi algılarım ve düşünsel kurgularımla değerlendirme yapmak hem daha hür hem daha kendime maletmiş hissettiriyor eserleri. Yakın zamanda önemli birkaç distopya örneği ile tekrar buluşmayı diliyorum sizlerle. Bu kitabı önerir miyim? Tabii ki. “Kitapsız ve okumadan ne hale gelirdik?” sorusuna verilebilecek yanıtlardan biri üzerine düşünmek muhakkak ki faydalı olacaktır. Kitapların kıymetini daha iyi kavramaya yardımcı olacaktır…