Düğünlerimizin vazgeçilmezlerinden; Yöremizin, töremizin, genelgemizin, köyümüzün, şehrimizin abdalları...
Abdal geleneği, kültürü, yaşamı artık tükeniyor.
Son yıllara kadar Kırşehir’de ve köylerinde her düğünün, nişanın başı davul, zurna ikilisinden oluşurdu.
Bugün yine davul ve zurna ikilisi gençlerin mutlu günlerine çağrılsalar da meslek artık yok oluyor.
Düğünlerin formatı değiştiğinde insanlar davul ve zurnayı çağırmıyor.
Düğünler salonlara hapsoldu.
Mahalle, ev, bahçe, sokak, köy düğünleri artık olmuyor.
Böyle olunca da yeni nesilde abdal kültürü yetişmiyor.
Abdal gençliği artık ata, dede, ecdat mesleğine sahip çıkmıyor.
Bahar geldi, düğünler başladı.
Geçen gün bir dostumun oğlunun düğününe misafir olarak davet edilmiştim.
Bahçe düğünü yapıyordu; çok da hoş olmuştu.
Masalar kurulmuş, yemek ikramları yapılıyor, abdalların saz, keman ve darbuka eşliğinde, dalların gölgesinde insanların mutluluğu gözlerinden okunuyordu.
Halay kurulmuş, gençler meydanda...
Bu kadar iyi çalan bir zurnacı, tokmağı davulun göğsüne ahenkle vuran bir ikili, düğüncüleri coşturuyordu.
Hal böyle olunca halayı bırakmak istemeyen gençler...
Masada dostlarla birlikte geçleri izlerken de muhabbet ediyoruz.
Oynayan gençlerin ve davulcunun, zurnacının dinlenmesi için ara verildi. Davulcu ile zurnacı aynı anda sesi kesti, onlar da geldi.
Biri sağımdaki, biri solumdaki sandalyeye oturdu.
Onlar da yorulmuştular.
Önce su getirdiler, susuzluklarını giderince davulcu bana döndü:
"Nasıl, beğendiniz mi hocam?" dedi.
"İkiniz de harikaydınız!" dedim.
"Sağ ol hocam, eksik olma.
Artık biz de yaşlandık, eskisi gibi tat vermiyor.
Zaten yeni müzik aletleri çıktı, bize çok iş düşmüyor ama yine de çağıranlar oluyor ve biz de kırmamak adına geliyoruz.
Hani diyeceğim o ki, artık bu iş karın doyurmuyor."
Zurnacı söze karıştı, daha ilginç bir tespit yaptı:
"Eskiden en güzel gelin adayları düğünlerde seçilirdi ve bunu bilen kızlar, delikanlılar davul-zurnalı halayları fırsat bilirdi.
Şimdi öyle değil, bu cep telefonu çıktı ya, her şey oraya düştü ve her şey o kadar ucuza düştü ki ne ar, ne namus kaldı."
Çürüyen bir toplumun kısa özetiydi.
Bazen dersi böyle doğaçlama alırsınız, duru ve sade!
Biri köylü, biri şehirli...
Uzun yıllardır uyumla orta ticaret yapıyorlarmış.
"Bak işte, davul olmadan zurnanın, zurna olmadan davulun tadı olmaz." dedi biri.
Diğeri tamamladı:
"Haline bıraksalar ve her sese tahammül etseler, ortaya bir de güzel bir halay çıkar!"
Aşiretimin ustalarında muhabbet bol, söz çok, dinlemek ayrı bir tat veriyor.
Düğün evinde fazla muhabbet olmuyor, daha sonra geniş muhabbet ederiz deyip.
Güzel dostların ellerini sıktım, ayrıldım.